Çarşamba, Aralık 31, 2008

adamlar

MUTLULUK



GETİRDİKLERİ
GÖTÜRDÜKLERİNDEN
FAZLA OLMASIN!!!!!

İyi bir yıl herkese,
sevdikleriyle ,dostlarıyla
huzur içinde yaşamaları dileğiyle...

Cuma, Aralık 26, 2008

safsata

Milli gelirimizin kişi başına
10.000 doları bulduğunu
söyleyenlere ithaf olunur aşağıdaki atasözü...

"Bir ülkenin zenginliği en zenginiyle değil,
en fakiriyle ölçülür." Atasözü

ne diyelim buna biz şimdi
SAFSATA

bu kelimeyi "logical fallacy" nin türkçesi olarak çevirmişler. (mantıksal hata) Safsata : Safsata, (İng: (logical) fallacy,
Osm: Kıyas-ı batıl)

neymiş meğerse,
bir düşünceyi ortaya koyarken
ya da anlamaya çalışırken yapılan yanlış çıkarsamadır.

Safsatalar ilk bakışta geçerli
ve ikna edici gibi görülebilir
fakat yakından bakıldığında
kendilerini ele veren sahte argümanlardır.
diye tanımlanmış.
Hani bazan televizyonda duyduğunuz "saçmalıyor"
dediğiniz cümleler var ya,
Felsefe bu mantıksız cümleleri sınıflandırmış
ve isim vermiş,
yaygın örnekleri araştırsanız var gugulda.

genelde politikacılar çok kullanıyor
safsata denilen şeyi,
politikacı olabilmeniz için
safsataları iyi bilmeniz ve kullanmanız gerekiyormuş,
ama değilseniz gene bilmeniz gerekiyor
size söylenen safsataları anlayabilmeniz için...

safsata denilen şey politikacının olmazsa olmazı imiş..

biraz tarihten bugüne bakalım mı?

1453 İstanbul Üniversitesi (Darülfünun) kuruldu.
Darülfünun, 1933'te üniversiteye dönüştürüldü.

şimdi de başka şeylere dönüştürülüyor...
en yüksek oyla seçilen yerine istenirse
en az oyu alan kişi rektör olabiliyor...

1574 III. Murat tahta çıktı.

1603 Osmanlı padişahı III. Mehmet öldü,
yerine oğlu I. Ahmet tahta çıktı.

1829 İlk, yolcu taşıyan demiryolu hattı olan Baltimore-Ohio Demiryolu açıldı.

1895 Halka açık ilk sinema gösterimi, Paris'te Rennes Sokağı'nda yapıldı.


1914 Harbiye Nazırı ve Erkanı Harbiye Umumiye Reisi Enver Paşa'nın, Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak ve Rusya içlerine ilerlemek amacıyla planladığı Sarıkamış Harekatı başladı. Harekat yaklaşık 90 bin askerin ölümüyle sonuçlandı.

Alman genelkurmayının isteği üzerine yapılmış bir harekat,

Sarıkamış şehitleri ,
biliyorsunuz donarak şehit oldular
Ünlü kalp doktoru Bingür SÖNMEZ'in
çabalarıyla gündeme geldi ve
artık anma törenleri yapıyoruz ...

1962 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kuruldu.

iki anayasa mahkemesi varmış diyorlar bu ülkede de
hukuk kurallarını hiçe sayanlar olduktan sonra,
on tane olsun isterse neye yarar.

1979 Paris'teki
Türk Turizm ve Tanıtma Bürosu Müdürü
Yılmaz Çolpan, uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü.
Suikastı Ermeni terör örgütü ASALA üstlendi.
şimdi özür kampanyaları gündemde aydınlık insanlar arasında,
Kulinin aydınlık olmama nedenlerini okuyun
derimdemecini

1989 Romanya devlet başkanı Nikolay Çavuşesku,
halk ayaklanması sonucu yönetimden alındı.
hatırlıyorum da tv de saraya gelen askerlere
çavuşeskunun eşi evlatlarım diyordu,
biz sizin için çalıştık...
odalar dolusu elbiseler,kürkler,ayakkabılar
hatırlarsanız imelda marcosun da vardı aynısından...


1990 Lech Walesa, Polonya'nın ilk seçilmiş başkanı
sıfatıyla parlamentoda yemin ederek görevine başladı.

süresi bitti,adam tersanedeki görevine geri döndü...



1994 Yeni Demokrasi Hareketi aynı adla partileşti;
genel başkanlığa Cem Boyner seçildi.
şimdi T-box satışlarıyla yine gündemde,
herkes kendi işini yapsın bu ülkede
diyor bizim insanımız...

1999 Hükûmet Egebank, Yaşarbank, Yurtbank, Sümerbank ve Esbank'a el koydu.
neyse ki bu krizde batan banka yok gibi gözüküyor.
gerçi o bizim krizimizdi,
bu küresel kriz...
ekonomistler ama safsata yapmayanları
kriz insanları tekrar soymak için
icat edilmiş bir kavramdır diyorlar...

Perşembe, Aralık 25, 2008

müzik ve fotoroman


Paola Pitti diye birini hatırlayanınız
var mı?
hatırlatayım.....

70'li yıllarda genç kızlar arasında
cep romanlar çok yaygın olarak okunurdu...
ve kitap değişimi yapardık
sadece bunlar değil tabii okuduklarımız...
klasikleri okumuşluğumuz vardır
ortaokul yıllarında
fareler ve insanlar,
gazap üzümleri,sefiller,
suç ve ceza,anna karenina
derken maksim gorki ve
diğerleri.

İtalya çıkışlı bir yayındı
sanırım çizgi romanlar da
hep aynı ülkenin ürünleri...
ilginç olan yıllar sonra,
arayınca nette buluverdim
ilk gençlik yıllarımızın,
hevesle okuduğumuz,
romanlarının artistlerini.
claudia rivelli ,francesca rivelli
ve
ornella muti vardı
biri
annesi mi ne oluyor
ne kadar benziyorlar
birbirlerine
klonlanmış gibiler...

Bi de bu benzerlik
monaca prensesi caroline ve
kızında varikiz gibiler...
fotoromanların yakışıklısı Franco Gasparri
adlı zat...

şimdi Issız Adam filmini izleyen gençlik,
şarkıların ne kadar anlamlı sözleri vaaaar
ve müziği çok güzeeeeeeel diye
yırtınıp duruyor...

tv'leri izliyorsanız
herşeyin ne kadar sahte olduğunun
farkına varmışsınızdır
sistem nasıl dayatıyor
kendini tüm kurum ve kurallarıyla...

Çarşamba, Aralık 17, 2008

oradan buradan derken

atalet
kerevizdi, bamyaydı derken ,yaptı yine yapacağını ilham verdi
uyuyanları uyandırıyor yazıları
hele de benim gibi geç kalanları...
yazmama nedenim
konu yokluğundan değil ancak
......)))).....)))))....))))....
dur tarifini yazayım
şimdi benim blogda...
bamya çok sevmem ama pişiririm mutlaka
soğanı domatesi biberi önce pişirip, sonra temizleyip limonladığın bamyaları
içine koyup karıştırmadan üstüne dövülmüş sarımsak ve bolca nane atarsan...
ve de karıştırmadan pişirirsen...

yani silkeleyerek pişireceksin bu yemeği
kaşık değmeyecek anlayacağınız, yanında bulgur pilavı ve turşu ile...

söylemeye gerek yok artık
herkes biliyor sağlıklı beslenmenin
yolunun sebzelerden geçtiğini...
turşu deyince de , bu yıl hani diyorlar ya

jalapone jale bone takmış gibi
meksika biberi tombul etli bir biber ve
bizim süs biberi turşularımız vardır ya ondan güzel oldu desem inanın
onunla yaptım acı turşuyu... isteyene tadımlık gönderebilirim....

ha birde kırmızı pancar turşusu
elma sirkeli ve sarımsaklı
yeşil salatanın üzerine koyuyorum
harika bir görüntü oluyor,
yemekteyiz programı gibi oldu
bu yazım da
idare ediverin artık...

Cuma, Aralık 05, 2008

Bir Önceki Hayatınızda Kimdiniz?
demiş bugün testte

Bazılarımız ikinci bir hayata inanırız,
bazılarımız ise "Yok böyle bir şey"
diyerek geçeriz.
şahsen ben inanmıyorum
ikinci hayata
reenkarnasyona,
sırf eğlence olsun diye bugün verdim
cevapları bakalım ne çıkacak diye...

Bu test eğlence amaçlıdır
sonuçlar bilimsel değer taşımaz. diyor

Ben kendim için yaptım ,

sonuçları aşağıda,siz de deneyin vaktiniz varsa eğlenirsiniz...

http://testyourself.tr.msn.com/test/onceki_hayat/Result.aspx

Kahraman
Bir önceki hayatınızda
tıbbi bilimler ile uğraşıyordunuz.
Yaşadığınız bölge, o dönemin medeniyetinden
çok uzakta kendi içinde yaşayan bir toplululuktu.
Ama ayrıcalıklı bir bölgeydi
çünkü masallardaki gibi
mutlu insanların yaşadığı bir köy gibiydi.
Savaş veya açlık gibi sıkıntılardan uzakta,
kurtarılmış bir bölgede gibiyidiniz.
Fakat kötü bir salgın hastalık
bu mutlu topluluğun huzurunu kaçırdı,
siz daha önce türlü bitkilerden içecekler
yapıyordunuz ve bu özel bitkisel çaylarınızın,
zaman zaman yaşadığınız
halsizliklere iyi geldiğini farketmiştiniz.
Bu salgın hastalıktan sonra
bu çayları salgına yakalanmış
insanlara içirmeye ve sonuçlarının
olumlu olmaya başladığını gördünüz.
Sizin sayenizde kısa bir dönemde
topluluğunuzdan bir çok insan
bu hastalıktan kurtuldu.

Siz şu an her ne iş yapıyor olursanız olun
eminiz ki ruhunuzda bir yerlerde bir kahraman var.

evet var ruhumda kahramanlık,
ben kurtaracam ya herşeyi, herkesi
açarım sonra bu hikayeyi...

Cuma, Kasım 21, 2008

telaro kasa

Bugünlerde yoğun çalışıp,
işim icabı pencere kapı ile uğraşır,
metrajı keşfi derken ,
bir kelimeyi öğrenmem lazım,
bilirim de eş anlamlısını kullandığım için
pek ihtiyaç duymam,her zaman unuturum kelimeyi...
ama kelime bana iyilik yaptı ,
bugünkü yazımın konusu oldu .

Telaro Kasa:"Pencere ve kapı boşluğunu içten ve boydan boya çeviren,kanatların ve camın takıldığı sabit çerçeve "
gugul da aradığım zaman çıkan tanım bu,
telaro italyanca bir kelime
kasa,çerçeve demekmiş,
öğrendim....

derken baktım bu kelime bir şarap markası
sever ya arkadaşlarımın bazıları
akşamları ...

http://www.vinitelaro.it/homei.htm
adresinde....

derken merakım geldi,
marangoza bakayım bu kelimenin kökeni nedir diye

marangoz

Ağaç işleriyle uğraşan ve ağaçtan çeşitli eşya yapan usta.

isim Rumca
bak sen daha neler bulabilirim
diye düşünürken,

aklıma Bekir Çoşkunun bugünkü yazısı geldi

okuyun derim okumadıysanız...

Kadın sevdasının esiri


ASLINDA kadınlar, erkeklerden daha akıllıdır.

Hiçbir erkek onca çeşit yemeğin; su, tuz, sebze, baharat oranlarını aklında tutamaz.

Ve kadınlar daha yeteneklidir.

Bir kadın aynı anda televizyon seyredebilir, fasulyelerini kırabilir, çocuğu ayağı ile sallayabilir, misafir komşu ile sohbet edebilir ve kafasının içinde akıl almaz planlar kurabilir.

Erkek yapamaz...

Yapamadığı için dört kişi birden televizyona çıkıp, topun direklerin arasından nasıl geçtiğini saatlerce tartışırlar da, yine de kimse bir şey anlamaz.

*

Ve kadın daha dürüsttür.

Hiçbir kadın kendi çıkarı için kocasını öyle-böyle giyindirip, onu öne sürüp kullanmaz...

Ama erkek?..

CHP’ye katılan çarşaflı kadınları oraya elbette siyasi çıkarı olan bir erkek götürdü. Tıpkı öbür erkeklerin, kadınlarının başındaki örtüyü gösterip bu dönemde milletvekili ya da bakan olmaları, bürokraside koltuk kapmaları, ihale almaları, binbir çeşit avanta ve çıkar sağlamaları gibi...

Ben biliyorum; kadının örtüsünün iktidar olmakta kullanılmasına kızan Baykal, çarşaflıyı görünce buna bayıldı... Çünkü o da bir erkek...

*

Pekiiiiiyyy... Erkekten daha akıllı, daha zeki ve yetenekliyse kadın, böyle kullanılmaya niye izin verir?.. Sevdasındandır...

Kadının en baskın duygusudur; sevdası...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10409989.asp?yazarid=2

Pazar, Kasım 16, 2008

KIRIK BİR HİKAYE

Epey keyifsizim bu günlerde
bıkkınlık mı,umutsuzluk mu anlayamadım,
herşey sanki anlamını yitirdi
anlayamıyorum...
Depresyonda mıyım ne????

Arkadaşım var liseden,
omurilik felçlisi 15 senedir
tekerlekli sandalyede
hayatını sürdürüyor
yaşama dört elle sarılmış,
ama artık tek başıma yapamıyorum ,
yanıma benimle birlikte yaşayacak
birini istiyorum...diyor,

evine giden ,gelen ,arkadaşı çok
fakat
akşam olunca
tek başına kalıyor ve
haklı olarak yalnızlıktan şikayet ediyor ve
kendine bir bayan arkadaş arıyor...
internette nasıl bir ilan verebilirim
ona arkadaşlık edecek ve evinde kalacak
takıntısı olmayan bir bayan dost ,arkadaş
bulabilmek için...
yol gösterip ,yardımcı olabilir misiniz?

Çarşamba, Kasım 12, 2008

ÖZEL HAYATLAR

"Utancın temeli işlediğimiz hata değil,
kendimiz seçmeden olduğumuz şey olmaktan gelen
küçük düşme ve bu küçülmenin her yandan görülebildiğine dair
o dayanılmaz duygudur."
DEMİŞ ÖLÜMSÜZLÜK adlı eserinde Milen Kundera...

ilk okuduğum kitabı,
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği idi.

Ünlü yazar Milan Kundera,
Çek gizli servisi için
elli yıl önce muhbirlik yapmış
olmakla suçlanıvermiş.

Suçlayan O'nun yüzünden
bir batılı ajanın
14 yıl hapis yattığını iddia eden araştırmacılarmış.

Milan Kundera pek röportaj vermez,
hatta fotoğraf da çektirmezmiş.
Kısaca özel hayatı kapalıymış insanlara...

Haniderler ya
topluma malolmuş kişilerin
özel hayatı olmaz diye,
ama nereye kadar olmaz...

Biliyorsunuzdur belki
geçenlerde Sezen Aksu
bir magazin gazetecisini
1 yıl bilmem kaç ay
hapse mahkum ettirdi.
alkış tuttular Sezen Aksu'ya...
Şimdi tabii olay farklı birisi
mayolu fotoğrafı çekildi diye...
Diğeri ünlü bir yazar,ajanlık yapmakla suçlanıyor.
Biliyorsunuzdur yine,
Elia Kazan ünlü Kayserili yönetmen
o da arkadaşlarını ispiyonlamış Amerikada 50'li yıllarda
ama yıllar sonra çıkıp itiraf da etmişti yaptım diye
yanlış hatırlamıyorsam özür de dilemişti
yaptıklarından dolayı...
Artık ne kadar geçerliyse
çünkü pardon demekle olmuyor
bu işler,
insanların onca kaybettiklerinden sonra...
şimdi biz ne kadar bilmeliyiz ünlülerin,
yada ünsüzlerin özelini...
sorarım size?

BU FORMÜLDEN ŞAŞMAYIN

30 dakika egzersiz

Nasıl günde üç paket sigara içen bir kişinin kanser olma ihtimali bir paket içene göre daha fazlaysa, daha çok ve doğru miktarda sebze-meyve yiyen bir kişinin daha az yiyene göre korunma ihtimali de çok daha fazladır. Biliyor musunuz, eğer bu ülkedeki nüfusun büyük çoğunluğu gibi besleniyor olsaydım, şu an korkudan titriyor olurdum. Hayır ben aynen sizlere tavsiye ettiğim gibi yiyip içiyorum, ve tabiî ki ailem de... İşte ailemi ve kendimi kansere karşı korumak için uyguladığım program:

* Güne mutlaka 30 dakikalık bir egzersiz programıyla başlarım. Bu çalışmada ağırlık kaldırma mutlaka yer alır. Bunu takiben 30 dakikalık meditasyonu hiç ihmal etmem, o benim gün boyunca yanımda olacak iç huzurunu verir bana.


İşe başlamadan şu karışımı hazırlatıp içerim: 2 kereviz sapı - 2 havuç - 1 pancar - biraz maydanoz - yarım salatalık - 1 elma... İşte sizi gün boyunca ayakta tutacak bir enerji içeceği... Ayrıca hergün üç fincan yeşil çayımı mutlaka içerim, fırsat buldukça meyve yerim. Tüm bunlara ilave olarak her gün 300 mgr dokosaheksaenoik asit (DHA), 200 mgr koenzim 10, selenyum ve E vitamini desteklerini almayı da unutmam.
devamını da buradan okuyun derim...
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?

Cuma, Kasım 07, 2008

BİR GÜNÜN ÖZETİ

Öğlen arası
benim yeğenlerin okuluna giderken
kavşakta trafik kazası
polisler adamın başında
ambulans gelmesini bekliyorlardı.
Kötü oldum
adamı yerde yatarken görünce,
neyse ki ambulans hemen geldi...

Okula gittiğimde zilin çalmasına ,
20 dakika vardı.
Aaaa bir baktım müdür muavini
ağzında sigara merdivenlerden iniyor.
Bahçede de değil ,okul binasının içinde,
şaşırdım kaldım doğrusu...

Öğretmenler odasına girip
çocukların öğretmenlerini aradım.
Hangisi varsa onunla konuşayım diye.
Sadece İngilizce öğretmenini bulabildim
o da çocuğu tanımıyorum dedi.
Resmi varsa bakayım söyleyeyim ,
bakar mısınız öğretmen öğrenciyi tanımıyor
hadi ondan vazgeçtim
tanımayabilir diyecem ama ...

Eskiden dedim öğretmene
not defterlerinizde
öğrencinin resmi olurdu,
yok mu şimdi,
yok dedi öğretmen
not defteri yok
doğrudan netten yazıyoruz notları ...

biz sanal alemde
arkadaş olduk birbirimizle,
komşuluklar arkadaşlıklar unutuldu
kopuldu gerçek hayattan derken,
bakar mısınız nelere dönmüş
eğitim yok da ...
öğretim hayatı...

Bu arada öğretmenin
birine takıldı gözüm...
tanıdık geldi bana,
sordum aynı liseden mezunuz
benden bir dönem sonra
fen bilgisi öğretmeni olmuş
benim tülinle beraber okumuşlar
hani vardı ya eğitim enstütüleri
oradan...

ben LİAM diye bir filmden
bahsedecektim asıl...
neyse dilerim yarına yazabilirim....

Salı, Ekim 21, 2008

değişim ve gelişim

Arkadaşlar hergün bir yazı yazarken
oturup sadece izlemek olmuyor tabii
paylaşmak gerekli...
Tarihin sayısız anekdotu
sayısız kez ispatlamıştır
beklendiği sürece umudun gelmeyeceğini.

Umutlarını ve beklentilerini
bulma arayışındakileri değil,
onlara yürüme çabasını
gösterenleri yazar tarih .
Ve onlar, çabaları nedeniyle
hayatlarının ve değişim süreçlerinin
nesnesi değil öznesi oldukları için
kitaplarda yer tutarlar.
demiş ERGÜN ŞİMŞEK
www.radikal.com.tr/

gerçekten oturup bekleyenleri değil
yürüyenleri tanıyor insanoğlu/kızı


************************************

Ergenekon: Cui bono?
Açlıktan nefesi kokan Çiçero,
tarihe altın harflerle yazdıracağı
hitabet zekâsını ilk kez Forum’da gösterebileceği
bu davaya can havlinin verdiği bir kararlılıkla sarılır.
Dava başladığı an, hukuk terminilojisine
iki bin yıl sonra bile
kullanılacak formülü icat eder: “Cui bono?”
“İşlenen suç kime yaradı?”
anlamına gelen sorgulama üzerine kurduğu savunmasında,
maktul Roscius Sextus’un ölümünün, oğluna hiçbir çıkar sağlamadığını, buna karşın Tiran Silla’nın “iç oğlanı” Yunan asıllı (dolayısıyla Roma’da sevilmeyen) Krizogonus’a, maktulün yeğeni Kapiton ve Magnus isimli çavuşa yaradığını kanıtlar.
http://www9.vatanim.com.tr/
yazmış mine kırıkkanat

Pazartesi, Ekim 13, 2008

mucizeler



Lale ;Dilara tembel!!!!


Tembel Dilara !!!!


demeseydi yazamayacaktım daha...


utandım da


yazdım ...


Ben yine tembellik edip,bana gelen bir e-postayı paylaşayım sizlerle.




''Profesör Doktor İbrahim Saraçoğlu mucizevî etkileri olan sihirli formüller verdi. ''


Canlı yayında tariflerini açıklayan Saraçoğlu gençleştirici kremden, sperm artırıcı formüle, sigara içerken etkilerini yok eden karışımdan zayıflama formülüne kadar birçok derde deva olacak doğal bitkileri anlattı. Bunları yazın ve bir kenarda saklayın.
İşte o formüller;




GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;
Bu mucizevî karışım sizi genç ve zinde tutuyor.
Karışımı tüketmeye başladıktan 2 gün sonra etkisini görmeye başlıyorsunuz. Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan karışım, karaciğer yağlanmasına karşı da mükemmel bir koruma sağlıyor.


GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL (MALZEMELER)
-15-16 sap maydanoz
-2 yemek kaşığı taze limon suyu
-Yarım bardak su
GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL (HAZIRLANIŞI):
Maydanoz, limon ve suyu karıştırıp blenderden geçirin. Hazırladığınız bu karışımı sabah aç karnına kahvaltıdan 15-20 dakika önce için. 15 gün boyunca her sabah düzenli olarak tüketin. İkinci günden itibaren kendinizi daha dinç ve zinde hissedeceksiniz.


SPERM ARTICI FORMÜL
Bu formül sperm sayısında düşme olan erkekler için…
Hazırlanışı: 7-8 tane keçiboynuzunu kırıp yarım litre sıcak suya atarak 7-8 dakika kaynatın. Elde edilen suyu 3 ay boyunca düzenli olarak tüketin


MS FORMÜLÜ
MS hastaları ve MS’e karşı önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır. Yarım litre suya bir avuç buğday atılır ve 6-7 dakika haşlanır. Daha sonra ılımaya bırakıp yarısını sabah kahvaltısından sonra diğer yarısını da öğlen aç karnına içeceksiniz
Alzheimer için FORMÜL
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz…


UNUTKANLIĞA MUCİZE FORMÜL
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz…


SÜPER ENERJİ FORMÜLÜ
Kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız ve özellikle zihin yorgunluğunuz varsa Profesör Saraçoğlu, hiçbir yerden okuyup öğrenemeyeceğiniz çok özel bir formülün tarifini veriyor
Süper enerji formülü (MALZEMELER)
-Bildiğimiz siyah çay (Ancak çok demli olmayacak, açık olacak, poşet çay olmayacak)
-10-12 sap kuru karanfil
Süper enerji formülü (HAZIRLANIŞI)
Demlenmiş siyah çayın içine kuru karanfilleri atın. 2-3 dakika bekleyin ve karıştırıp için. İçtikten 10 dakika sonra saçınızın kökünde bile dahi kıpırdanmayı hissedeceksiniz. Yorgunluğunuzun buharlanıp gittiğini belirgin şekilde farkedeceksiniz. Dinçleştiren ve üzerinizdeki ağırlığı alan bir formül


Demleme çayın faydaları



Yeri gelmişken Profesörün verdiği bir önemli bilgiyi de aktaralım. Poşet çay yerine demleme çay kullanılmasını öneriyor. Şöyle anlatıyor; 4-5 dakika demlenmiş çay sindirim sistemini uyarır. Eğer bunu 8-10 dakika demlerseniz keyif veren ve rahatlatan bir etki verir. Ancak günde 4 bardaktan fazla çay kalp krizini tetikler. Çok fazla içilmesi de doğru değil.


Sigara içenlere özel formül



İnsanın kendi kendine vereceği en büyük ceza sigara içmesidir. Ancak, sigarayı bırakamıyor ve nikotin ihtiyacından kurtulamıyorsanız, en azından zararlarından kurtulabilirsiniz. İşte Profesör’ün bugüne kadar saklı tuttuğu özel formül bunun için. Bu formül ile sigaranın vücudunuza verdiği tüm zararları elbette ortadan kaldırmak mümkün değil. Ancak önemli bir bölümünü en asgari düzeye indirebiliyorsunuz


Sigara içenlere özel formül



-Formülün temeli TERE OTU…
Ayda 5 kez bunu yapacaksınız. 5 gün üst üste yaptıktan sonra diğer aya kadar bir daha tüketmeyeceksiniz. Yapmanız gereken şu; 5 gün boyunca her gün bir bağ tere otu yemek. Ancak salataya katmadan, saf olarak tüketeceksiniz. Öğlene kadar yarısını, öğleden sonra diğer yarısını yiyeceksiniz


Sigara içenlere özel formül
Bu kürü uygularken idrara çıkıldığında yanma hissedilebilir. Bu zararlı bir şey değil. Bu ot aynı zamanda idrar yollarını da temizliyor. Formülü uygulamaya başladıktan sonra 2 veya 3. günde balgam çıkartmaya başlıyorsunuz. (Ayda 5 kez uygulanıp bırakılacak, unutmayın)



Dereotu mucizesi
Profesör Saraçoğlu, “Ben bunu bulduğumda heyecanımdan günlerce uyku uyuyamadım” diyor… Ne mi o? Tiroidin hızlı ya da az çalışması durumunda dereotu çok etkilidir. 3 ay boyunca bir yemek kaşığı dereotu sabah, öğle ve akşam öğünlerinden 15 dakika önce tüketilecek. Bu konuda 5 ay sonra ilaçlarını bırakan hastaların oranı yüzde 90’dır.


Dereotu zayıflama mucizesi
Sofraya oturmadan 15 dakika önce bir yemek kaşığı dereotu yerseniz sofradan daha erken kalkarsınız. 10 dakika sonra tokluk hissi artacaktır. Daha az yemek yersiniz. Diyet yapanların özellikle yemesi gerekir. Açlık duygusuna fren yaptıran dereotudur. Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz. İştahınızın yavaş yavaş kalktığını görürsünüz. Göreceksiniz ki iştahınız daha erken kapanacak ve doygunluk duygunuz daha erken gelecektir.


Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu hakkında:
1949 doğumlu olan Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu, üniversitede aldığı kimya eğitiminden sonra, Avusturya Graz Teknik Üniversitesi’nde doktorasını yaptı. 1987’de doçent, 1994 yılında da profesör olan İbrahim Saraçoğlu, Karl Franz ve Viyana Teknik üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Saraçoğlu’nun "Bitkilerdeki Sağlık Mucizesi", “Bitkisel Sağlık Rehberi ” isimli kitapları bulunmaktadır. (Bilgi: televizyongazetesi)

Perşembe, Eylül 18, 2008

SU


Kalyani
mumların bıraktığı isden ,yüzük parmağıyla alıp,
gözlerinin alt kenarlarına sürme çekti...
aynaya baktı...
ben de baktım aynaya
orada alman savcı Kerstin Lötz'ün
gözlerini gördüm ,
o da tıpkı Kalyani gibi boyamıştı gözlerinin altını....)))=D

Dünyanın garipliklerle dolu olduğunu,
okumazsak, izlemezsek,görmezsek
bilemiyoruz tabii ...
İnsanlar durmadan yıkanıyor
kutsal nehirde,
ama yine de kirliler
inekler de yıkanıyor aynı yerde,
yoksulluk var ama renk de var bu insanlarda,
çok renkliler...
Bir filmden sözedeceğim şimdi..
konusuyla beni
dehşete düşüren bir filmden...

Gerçi alışığız bu ülkede bu tür olaylara ,
insanların
dini ,gelenekleri kendi çıkarları için
kullanmasına...
da yine de.?????

Su / Water
Hindistan’da 1930’ların sonunda “Ashram” denen
bir dullar evinde yaşamak zorunda kalan gençli ihtiyarlı kadınları anlatıyor.
Kaç yaşında oldukları da fark etmiyor...
8 yaşındaki de var,80 yaşındaki de...
Kadınları oraya tıkıyorlar,
hiç bir geliri olmayan bu kadınlar
dilencilik yapıp ,gelenekleri uğruna
istemeden getirildikleri
bu evlerde
üstelik evin kirasını da kendileri ödeyerek
kalıyorlar...
Hindistan’da kocası ölen bir Hindu kadın
eğer yakılmayı istemişse yakılıyor,
yoksa dullar evine gidiyor...
burada sadece yaşıyorlar
bulurlarsa bir öğün yiyorlar...
ve evlenmeleri yasak,
kimse de onlarla evlenmek istemiyor...
kıyafetleri belli sokağa çıktığında tanınıyor,
yiyecek bile satmıyorlar adamlar günah diye,
kızarmış yiyecek ve diğer lezzetli yiyecekleri yemeleri de yasak...
dünyanın bütün nimetlerinden faydalanmaları
haram artık onlara...
yani diyor ki gelenekleri
kocan ölü ise sen de ölüsün...
yakılsan daha iyiydi...
bi üçüncü seçenek daha varmış
kadınlara da...
pek işlerine gelmediğinden
erkeklerin söylemediği,yok saydığı...
bu seçeneği de esrik anında
din adamı tapınakta hizmetini yapan
oradaki kadınlardan birine
kutsal kitabımızın yeni ayetlerinde var
diyerek....
eğer
aile izin verirse,
"kocasının küçük erkek kardeşiyle evlenme seçeneği"
Yıl, 1938. Hindistan’ı İngilizler yönetiyor.
Gandhi Afrika’dan geleli yirmi beş yıl olmuş.
Henüz dokuz yaşındaki Chuyia yaşlı ve hasta bir erkekle evlendirilir.
Adam kısa süre sonra ölünce,
Chuyia annesiyle babasının evine yollanır.
Oradan da kutsal Banaras şehrine götürülür ve
toplumun geri kalanının yok saydığı dullarla
birlikte yaşamak üzere bir “ashram”a bırakılır.
ve saçları kazınır.
Buradaki bütün kadınların saçı kısacık kesilmiştir.
Chuyia, bir gün
annesinin gelip onu alacağına inanır.
Kutsal Hindu Kitapları’na göre,
kaderinin ömür boyu burada
yaşamak olduğunu bilmez.
Chuyia bu evde kendisinden büyük bir sürü kadınla tanışır.
Evi yöneten Madhumati,
Shakuntala adlı sakin bir kadın ve
Kalyani adlı güzel, genç bir dul.,
sadece onun saçları uzun
çünkü yönetici kadın onu
Gulabi adında dışarıdan gelen
dönme bir muhabbet tellalı ile evlere gönderiyor...
İşte İngilizler’in Hindistan’ı terk etmesi için uğraşırken,
Gandhiji’nin kendi halkını da karşısına
almasına neden olan bunun gibi yasalar
ve alt kastlara kollarını açmasıdır.
Bu arada Kalyani, Mahatma Gandhi’nin izinden giden
ve annesinin karşı çıkmasına rağmen
kendisiyle evlenmek isteyen genç Narayan’a âşık olur.
Ne yazık ki "Ashram’ı" geride bırakmak
o kadar kolay değildir.
kız canına kıyar,çünkü ziyaret ettiği evlerden biri
onun babasınındır....
Hint asıllı Kanadalı yönetmen/senarist Deepa Mehta'nın
Water son filmi
ve hepsi Hindistan’da geçen üçlemesiyle tanınıyor.
Fire / Ateş,
Earth / Toprak
ve Water / Su
En son 2004 yılında Hindistan'da yapılan sayımda
34.000.000 dul kadının hala bu şekilde yaşadığını
yazdı filmin sonunda...

Çarşamba, Eylül 10, 2008

DERSHANELER

Zaman çabuk geçiyor galiba,
Baksanıza ayın 10’u olmuş bile,
ben hala yazamamışım utandım...
ayıp oluyor arkadaşlara
Ece’ye mesela bebeği var kızcağızın,
hem bebek bakıyor, hem misafir ağırlıyor.
Hele atalete,
Atalet migren ağrısından kıvrandığı günlerde bile yazıyor,
biz tembeller hala bakıyoruz niyeyse.
Laleye hiç lafım yok aksatmıyor çünkü. Nalan da öyle ,
Gelelim başımıza gelenlere…
Kızım üniversite tercihini yapmayıp,
tekrar sınava gireceğini beyan edince .
Ben işgüzar anne bu defa bütün dershaneleri
tek tek dolaşıp çocuğa ne verip ne alıyorsunuz
diye araştırmalara giriştim. Kurucularla öğretmenlerle görüştüm.
Sorularımı sordum cevaplarımı aldım...
Hiç kimse kendini yetersiz görmüyor
her konuda kendileri en üstün...
Bakın daha önce bildiklerimin yanında
bu sefer de bir sürü şey öğrendim.
Çocukların dershaneye gitmesi yetmiyor
her velinin bildiği gibi özel ders de alıyor çocuklar.
Kimi dershane özel derse gerek yok,
bizim verdiklerimiz yeter diyor…
Kimisi 4-6 ya da 8 kişilik sınıflar oluşturmuş
bi dolu para istiyor.
Kimi eski yıllarda kazanan öğrencilerini,
bu yıl kazanmış gibi lanse ediyor.
<>
Hiç unutmam Almanya’dan gelen arkadaşın kızına
bu yıl tatili erken bitireceğiz,
kızımın dershanesi başlayacak dediğimde şaşırmıştı.
Dünyanın hangi ülkesinde bizim ülkemizdeki kadar dershane var…
Var tabii ki ...
Adamlar dil okulu açmış dünyanın bir çok yerinde,
eğitimden öyle para kazanıyorlar ki,
hem de dünyanın turistini çekiyorlar ülkelerine ...
bizim yalnız ülkemiz de ise
insanlarımız birbirini soymakla uğraşıyor…

Perşembe, Ağustos 28, 2008

geç

Yazmaya bu kadar geç kalmak
aslında ayıp oldu ,
diye düşündüm de,
geldim...
Ece dinlenmelerde,misafir ağırlamada.
Atalet güzel bir konu buldu,
''BALKON,,
döşüyor yazılarını.
Lalem hızla daldı Beyoğlu'na.
arkasından koşmaya başladım ama
yetişemedim...
Kızlar sizlere yetişmeye çalışacağım,
elimden geldiğince...
Tatil anılarını anlatan herkese,
teşekkürler...

Cumartesi, Temmuz 19, 2008

TATİL VE KİRAZLI TAVUK

Nihayet tatilim başladı kısmetse,
Ağustos ortalarına kadar
yokum buralarda...
Gelebilirsem bulunduğum yerde,
uğrayıp hatırınızı sorarım dostlar...
Bu arada son günlerde favori yemeğim
kirazlı tavuk tarifini verip gideyim...
Denenmiş olup,neredeyse sofraya gelmeden
yeniyor diyebilirim...
30 adet kirazı alıp çekirdeklerini çıkarıp ikiye bölün.
4 adet kemiksiz tavuk bonfileyi deri ve yağlarını temizleyin,
2 diş sarımsağı bıçakla ezin,
1 orta boy soğanı doğrayın,
3 çorba kaşığı sızma zeytinyağını,2 bardak tavuk suyunu veya suyu,
1 tatlı kaşığı tereyağını ,1 adet tarçın kabuğunu ve tuz ile taze çekilmiş karabiberi hazırlayın.
Önce tavuklarınızı tavada 2 kaşık sızma yağla her iki yüzünü çevirerek soteleyin,
tabağa alın. 1 kaşık zeytinyağını tavaya koyup sarımsakları,ardından soğan ve kirazların yarısını koyup karamalize edin.
yakmayın renk koyulaşırsa 1 kaşık soğuk su dökün.
tavuk suyunu ilave edip edin bir bardak olarak.
Alın bu karışımız blenderdan geçirin.
şimdi tavanızı silin peçeteyle,
bu püreyi ve
tavuklarınızı , bir bardak tavuk suyunu,
ve kabuk tarçını da ilave edin.
10 -15 dakika pişirin.
Kalan kirazlarla tereyağını da koyun 5 dakika daha
hep birlikte pişirin.Tuzunu istediğiniz gibi ayarlayın,
veeee kirazları tabaklara eşit şekilde dağıtarak servis edin...
Ben tabağı taze naneyle süsledim,
görüntü muhteşem, tadı nefis oldu...
Deneyin ,seveceksiniz...

Cumartesi, Temmuz 05, 2008

TATİL DERMİŞİM...

Vay be,
neredeyse bir ay olacakmış
sonunda gelebildim...
İşler çok yoğun,
malum inşaatın mevsimi
yaz ayları...
Gerçi güney memleketlerinde
inşaatlar 12 aydır ama,
ödeneklerin gelip,ihalelerin başlaması
yazı buluyor işte...
Bir de BS. yol çizimleri yapma işi,
Arcis diye bir program kullanmayı öğrenme,
hani vardır ya autocad,netcad diye programlar
biri inşaatçıların diğeri haritacıların kullandığı..
İşte Arcis de bunlardan biri,
memleket haritası,yol şebeke planı ,
bunların üzerine yapılmış yapılacak yolları işlemek
ayları buldu ve derken baktık ki temmuz gelmiş bile...
Eh tatil günleri yaklaşıyor artık ,
dinlenilecek zaman da gelmiş...
Bugün yazlığa doğru gideceğiz kısmet olursa,
kızım gitti teyzesi ile ,
biz kalanlar da saat 3 gibi gideceğiz,
ama Pazartesi işbaşı.
izin 15'inden sonra ,
o güne kadar buradayım...
beklerim herkesi...

Çarşamba, Haziran 11, 2008

VİŞNE

Okuyan arkadaşlarım biliyorlar
oğlum askerden geldi,
hasret giderdik doya doya
bir türlü yazamadım...
Kızım ÖSS hazırlığında bu yıl ,
artık son günler ve onun stresli zamanları,
iş hayatı da çok yoğun geçiyor,
kısaca bir türlü oturamadım pisinin başına...
mazeret değil belki ama
kısaca durum bu...
epey zamandır yoktum ortalarda
birikti anlatacak konular...
ama sırayla
önce en sondan başlayayım...

Bugün iş çıkışı eve giderken
arkadaşım Tülin'i aradım,
epeydir çok güzel bir şarabım var
gel bir akşam deyip duruyordu.
Kısmet bugüneymiş,
o da fizik tedaviye başlamış,
kolunda bir ağrı oluşmuş çünkü .
Benim de bu sırt ağrılarım için gitmem gerek ama sürekli erteliyorum.
Neyse buluştuk,evine gittik ve
balkona kurulduk güzelce.
Balkon geniş güzel bir parka bakıyor
yani manzara da güzel .
Tülin benim mahalleden arkadaşım.
Onunla ilk,orta,liseye beraber gittik.
Gerçi ortaokul ve lisede artık farklı arkadaşlarımız oldu ama aynı mahallede oturduğumuz için
kopmadık birbirimizden...
Çocukluk arkadaşım...
Rahmetli babası onu bayram şekeri diye severmiş,
evin en küçüğü olduğu için midir bilmem ,
hala çocuk ruhunu kaybetmemiş olması onu çok sevimli kılıyor ,
Çok hoş,lezzetli bir vişne şarabı içtik
Ev yapımı,
tadı hala damağımda bu yazıyı yazarken
kimya mühendisi olan bir arkadaşı yapmış evinde ,
damıtmak için gerekli her şeyi var diyor...
Zevke bakar mısınız?
Bulabilirseniz ev yapımı vişne şarabı için,
tavsiye ederim...

Cuma, Mayıs 23, 2008

Göz İzi

Zaman ne kadar çabuk geçiyor,
bugün ayın 23'ü
en son yazımın tarihi 1 Mayıs ...
tabii iki blog olunca
hem yazmak hem güncellemek zaman alıyor,
tabii ki en önemlisi oğlumun askerden dönmesi,
geç kaldım biliyorum ama ,
sağlık olsun ,arkadaşlarımı okuyorum,
yorum birakıyorum,sağolsun onlar da gelip gidiyorlar buraya,
göz izinden anlıyorum geldiklerini...
Sevgili arkadaşlar
oğlum için yazdığınız
iyi dileklerinize
çok teşekkürler,
sağolun varolun....

Perşembe, Mayıs 01, 2008






Gazete... okuyamıyorum,

Haber...izleyemiyorum,

Çalışıp duruyorum ,
İşyerinde ve evimde,

Oradan buraya, buradan oraya
Bloga da gelmem gerek,bakın onu ihmal etmemeye çalışıyorum...

Amelie olasım var

Olabilirsem,

Pasta börek mi yazsam,

ahçı mı olsam yoksa...

Yoksa öyle mi bıraksam buraları.....

Bahardan mı desem,

bu bıkkınlık... değil sanırım,insan hareketlenir bu mevsimde...



ADINI KOYAMADIM BİR TÜRLÜ

Sigortalı olabilmek için

insanlar akın etti ,bebekler bile

hatta Cumhurbaşkanının 14 yaşındaki oğlu da dahil oldu bu kervana

hale bakın şimdi,
içinden geldiği partinin yaptığına kendi de güvenmiyor,
Devlet küçülsün, herşey satılsın,
yine de devlete sığınsın insanlar, devlet güvencesi aransın...



Sosyal Güvenlik Reformu adı güya,

Reform falan değil yapılan,

yaptıklarının üzerini örtmek sadece.
Bu ülkede yıllardır bitmeyen şeyleri hatırlayın,
terör,işsizlik,sağ-sol,rüşvet,yoksulluk,
aklım erdiğinden beri var,


sorunun adı ve şekli değişiyor sadece...

aslında değiştirmek istedikleri bir şey yok...


bu satırları yazarken

bir şehit haberi daha veriliyor Tv.de

bu ülkenin insanlarının canı o kadar ucuz ki...


işsizlikten

paralı askerlik yapılmaya başlandı

biz vatan görevimizi böyle mi yapardık...



ki biz şehitlerimizin mezarlarına bile
doğru dürüst bakamazken ...

(Çanakkale de ortada gezen şehit kemikleri)

Avustralyadan gelip Anzak günü yapıyorlar,

gezin yabancı blogları

ne kadar önemsiyorlar adamlar ulus olmayı...

kendilerin de olmayan tarihi

yaratma çabasıyla ....



Bu coğrafyanın derdi bitmez....
Bu ülkede yapılanlar
sadece 1923 ten Atamızın ölümüne kadar yapılmış,
ondan sonra yapılanlar ,
onun yaptıklarını yıkmak...
küreselleşme falan hikaye,
inanmıyorum...
çeşit çeşit ad var,
globalleşme ,küreselleşme,liberal ekonomi,
hepsi emperyalizmin ad değiştirmiş hali...

UYAN TÜRKİYE UYAN

BAKALIM TAKSİM DE NELER OLACAK BUGÜN...

ALLAH KORUSUN BU ÜLKEYİ,

yönetemeyen yöneticilerden...

Cumartesi, Nisan 26, 2008

terlik ve çiçek





Çiçek annemin balkonundan,
ismi Hadiye hanım,
teyzemin ismi,bu çiçeği teyzem vermiş anneme
adı teyzemin adı ...


Akşamları işten dönünce,
rutin işlerimi bitirip,

alıyorum elime kumaşlarımı,ipliklerimi,
tasarladığım modeli yapmaya başlıyorum...
Beni rahatlatıyor yaptığım bu nesneler ,

bilirsiniz kırkyama denilen ve

artan kumaşlardan yapılan çeşitli objelerin ,

geniş kullanım alanları vardır.
Resmini gördüğünüz terlik,
salonumda masanın üzerinde ,
ben içerisine peçete bırakıyorum.

Çok yaptım bunlardan
büyük bir zevkle,
her birinin üzerindeki desenler farklı...
arkadaşıma verdim bir tanesini
o duvarına asıp içerisine çiçekler ,
bir başkası ise banyosuna asıp pamuk falan koydu...

zevkinize kalmış artık nasıl kullanacağınız,
tarağınızı saç fırçanızı da bırakabilirsiniz içine...
Duvarına asan arkadaşım diğerini de
gelinine götürüyor Ankara'ya .

Seviyorsanız bu tür işleri,siz de yapabilirsiniz...


Cuma, Nisan 11, 2008

küçük şeylerin tanrısı


ben ne buyuk bir dalginlikla bakmış olmaliyim ki
hayata gormedim orda cinko damlar
ve plastik surahilerin tanrisini
yerimi yadirgadim yerim olmadi
zaten kendi mezarimdan baska


Yoksulluğun, hastalığın kol gezdiği,
derme çatma sinemaların
kirli perdelerine yansıyan görüntülerdeki gibi
erkeklerin kadınlara tecavüz ettiği,
insanların yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının inandıkları tanrıya,
konuştukları dile, tenlerinin rengine göre belirlendiği bir yerde hayata karıştı Arundhati.

Hindistan’ın güney eyaletlerinden Kerala’da açtı iri kara gözlerini dünyaya 1961 Kasım’ında. Beklendiği üzere siyahtı teni ve çelimsizdi küçük bedeni.
Yetişkin bir kadın olana kadar hiç tanımadı babasını.
Yazılı olmayan yasaları çiğneyerek Bengalli bir Hindu’yla evlenen,
sonra da aralarındaki aşkın bittiğini fark edip boşanan Süryani annesi Mary ile
sıradışı ve eğlenceli ama bir o kadar da sancılı bir hayat yaşadı tam on altı yıl.

Belki babası yoktu
ve bir babası olmadığı için “adressiz”di adı ama şanslıydı.
Kerala’da baba sahibi olmak demek,
annenin sürekli dayak yemesine
ve aşağılanmasına şahit olmak demekti çünkü.
Hiçbir kasta da dahil değildi o, dini yoktu,
köylü sayılamazdı ama kentli de değildi.
Annesinin Kottayam’da özel bir okul açmaya karar vermesi,
çocukların aptallaştırıldığı
resmî devlet okullarından kurtarmıştı onu.
Geleneklere hiç de uygun değildi aslında bu okul.
Arundhati dört beş yaşlarına geldiğinde
annesi Kottayam Rotary Kulübü’nün kapısını çalıp
lokallerini gündüzleri kendisine kiralamaları için ikna etmişti yöneticileri
ve edindiği beş altı öğrenciye eğitim vermeye başlamıştı hemen.

Her sabah, önceki gece bir araya gelen
erkeklerin etrafa saçtığı sigara izmaritlerini,
viski bardaklarını, çay fincanlarını toplayarak başlıyorlardı güne.
Ardından sıralara yerleşip okuma yazma öğreniyorlardı.
Mary’nin ‘yasak’ sınıftan bir erkekle evlenmesini,
sonra kendi isteğiyle dul kalmasını ve kızıyla kurduğu özgür yaşamı onaylamasa da aileler,
akıl sır erdiremeseler de sürdükleri erkeksiz ve yoksul
ama yine de mutlu hayata, henüz doğmamış çocuklarını
onun ‘tuhaf’ okuluna kayıt ettirebilmek için sıraya giriyorlardı sessizce.

Ortalıkta avare avare dolaşan,
nehir kenarında saatlerce tek başına balık avlayan Arundhati
kölelik edeceği ikinci bir erkek bulma çabası içine
girmediği için hayrandı annesine.
Kızına “Ne yaparsan yap sakın evlenme.
Ekonomik olarak bağımsız hale gelinceye kadar da bir adamla yatma”
deme cesaretine sahip bir kadından doğmuş olmanın ayrıcalığını yaşıyordu
Hindistan gibi bir ülkede.
Ama her anne-kız ilişkisinde olduğu gibi onlarınkinde de birtakım pürüzler vardı.
Bütün anneler gibi Mary de kızını ‘kapsamaya’ çalışıyordu farkında olmadan.
Arundhati, biraz da dinlediği öğütlerden uzaklaşıp
içinden gelen sesi duymak, kendini bulmak istiyordu.
İlerleyen yıllarda vereceği bir röportajda “karmaşıktı”
kelimesiyle tarif edecekti aralarındaki ilişkiyi.
Ve birlikte yaşadıkları evi terk etme nedenlerini
üstü kapalı sözlerle anlatmaya çalışırken
“bir Fellini filminin setinden yolunu kaybedip çıkagelmiş birine”
benzetecekti annesini.

devamı için http://dilara45.blogcu.com/

Cuma, Mart 14, 2008

Keş Arı Projesi

Hadi gözümüz aydın
Çok akıllı eğitimcimizin projesi sayesinde okullarımızda çocukları kontrol edebileceğiz artık.
Bakalım daha ne projeler üretilecek...

Off off, aman vay bacağım vay...


Diye acıyla sızlanarak karşıdan gelen teyzeye baktım. Herhalde yaşlılıktan yürümekte zorluk çekiyor diye düşündüm. Yürürken belini bacağını ara sıra ovuşturup birilerine söyleniyordu. Yanıma yaklaştığı sırada inlemeleri, sızlanmaları iyice çoğalmıştı. Gayri ihtiyarı yardım etmek istedim.
- Noldu teyze, neyin var? Yardım edeyim evine götüreyim dedim.
- Yok yavrum gerekmez az önce torunu okula bıraktım da Milli Eğitim’in arıları soktu.

http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php?news=2351

Çarşamba, Mart 12, 2008

AYNANIN TARİHİNE DİKİZ


Tv8 de Sunay Akının bir programı var:Hayat Deyince diye,izliyor musunuz bilmem.Çok hoş sohbetler yapıp insana soluklanma imkanı veriyor,hayatın hayhuyu içinde.Keşke insanlar izlese de neler varmış hayata dair bir anlasa...

Eski, çok eski zamanlarda ressamlar ve filozoflar tartışmaya başlamışlar.

Ressamlar, toplumu etkileme konusunda kendilerinin daha başarılı olduklarını, filozofların ortaya bir iş koyamadığını savunuyorlarmış.

Filozoflar da her sanat eserinin başlangıcının düşünce olduğunu, bu işi de en iyi kendilerinin sergilediğini söylüyormuş.

Kentin önde gelenleri, tartışmaya son noktayı koymak için ressamlardan ve filozoflardan en iyi temsilcilerini seçmelerini istemiş.

Büyük, boş bir salona gelen taraflar, salonun tam ortadan bir perdeyle ikiye bölündüğünü görmüşler. Kentin yöneticileri demiş ki:

“Salonun yarısı en iyi ressamın, öteki yarısı ise en iyi filozofun… Size bir hafta veriyoruz. Tüm marifetinizi gösterin.

Bir hafta sonra gelip yaptıklarınızı değerlendireceğiz. Hanginizin toplumu etkileme konusunda en iyi olduğuna biz karar vereceğiz.”

Ressam bu duruma çok memnun olmuş. Hemen bir iskele kurarak, duvara harika bir manzara resmi yapmaya koyulmuş.

Yarışmanın mutlak galibi olduğundan son derece eminmiş. Sahi, filozof öteki tarafta ne yapabilir ki? Bir hafta sonra seçiciler salona geldiklerinde, olağanüstü güzellikte bir manzara resmiyle karşılaşmışlar.
Sormuşlar ressama: “Bu harika yer nerede? Söyle de oraya gidelim…”
Ressam, öyle bir yerin olmadığını, resmi hayalinden yaptığını söylemiş.
Kentin önde gelenleri filozofun ne yaptığını görmek için perdeyi kaldırmışlar.
Perde açılınca da öylece kalakalmışlar…
Filozof, eline aldığı bir taşı bir hafta boyunca kendine ayrılan duvara sürtmüş ve koca duvarı bir aynaya çevirmiş.

İnsanlar, kendilerini gitmek istedikleri, ama ressamın hayalinden yaptığını söyleyince gidemeyeceklerini sandıkları manzaranın içinde görmüşler.

Duyduğum en güzel ayna öyküsüdür okuduğunuz…

En güzel aynayı ise Frankfurt Hayvanat Bahçesi’nde görmüştüm.

Bir kafesin önünde şu yazılıydı: “Doğanın en vahşi canlısı…”

Kafesin içinde yalnızca bir boy aynası vardı.

Ayna şiirlerinin en ünlüsü ise hiç şüphesiz ki, Orhan Veli’nin şu dizeleridir:

Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna,
Umurunda mı dünya!

Elinde ayna ve cımbız tutup da dünyanın umurunda olduğu kadın yok mudur?

Olmaz olur mu? Elbette vardır.
Dorothy Levitt onlardan biridir. 1903 yılında, otomobil yarışlarına katılan ilk kadın pilot olan Dorothy, sıra dışı kişiliğiyle döneminin en renkli insanlarındandı.

Deniz sürat motoru da kullanan genç kız, 1906 yılında Napier marka yarış otosuyla saatte 96 mil sürate ulaşarak, kadınlar dalında dünya rekoru kırmayı başarmıştı.

İngiltere’de yaşayan Levitt, aynı yıl Kadın ve Araba adında bir kitap yazar.

Bu kitap, otomobil tarihinde bir devrime neden olacaktır.

Bayan Levitt, kitabının bir sayfasında kadınlara araba kullanırken yanlarında bir el aynası bulundurmalarını öğütler.

Aynanın amacı, arada sırada arkaya bakarak trafiği kontrol etmektir. Levitt’in kitabından tam beş yıl sonra, Indianapolis’te düzenlenen otomobil yarışlarında, Ray Harroun adlı pilot, kendi tasarımı olan arabasına ayna koyar.

Bu, dikiz aynasının takıldığı ilk arabadır.

Ayna sayesinde piste hakim olan Harroun, yarışı birinci sırada tamamlar. Harroun’un ‘Marmon Arısı’ adını verdiği sarı renkli arabası, Motor Speedway Müzesi’nde sergilenmektedir.

Otomobilinizde kullandığınız dikiz aynasının bir kadın buluşu olduğunu biliyor muydunuz? Hem de arabayı sürerken arkada neler olup bittiği umurunda olan bir kadın tarafından hayata kazandırılmıştır. Bir başka deyişle, biz erkekler, trafikte at gözlüğünün atılmasını bir kadının zekâsına borçluyuz.

Salı, Mart 04, 2008

sigarayı bırakmak

Nikotin güçlüdür.

Hatta kendi sikletinde hemen hemen en güçlü savaşçıdır diyebiliriz.
Hem uyarıcı hem de yatıştırıcı etkilere sahiptir.
Hem psikolojik olarak, hem de çok güçlü bir şekilde fiziksel olarak bağımlılık yaratır.

Bu noktada unutmamanız gereken şey; ‘’siz de güçlüsünüz!

’’Hiç kuşkusuz sigara içmek sizin kendinizi iyi hissettiriyor olabilir.
Bunun nedeni, yaptığı onca etkinin dışında, nikotinin beyindeki kimyasalların derecesini değiştirmesidir.

Özellikle dopamin hormonunu artırarak kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar.
Bu olağandışı artış elbette ki sonsuza kadar sürmez.

Bir sigaranın etkisi geçtiğinde, beynimiz o rahatlık için aynı kimyasal derecelerini kendi başına sağlayamaz. Bir sigaraya da ihtiyacımız olur…

Küçük bir deney yapalım…Birkaç saat sigara içmemeyi deneyin. Vücudunuzun bir kısmı bunu bayram gibi görürken bir kısım ise şiddetle protesto etmeye başlayacaktır.

Kan basıncınız ve nabzınız normal seviyelere dönmeye başlayacak. Ancak dopaminin etkisini özleyen beynimiz protestoya başlayacaktır.

Bu noktada yürüyüş ve nikotin replasmanları işe yarayabilir.
Sigarayı bırakmada size sunduğumuz önerileri uygulamanız, belki de uzun zamandır planladığınız bu önemli adım için faydalı olabilecek.

Yürüyün!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Evet size RealAge sayfalarında belki onlarca kez yürümenin faydalarını anlattık, ama sigarayı bırakmada da çok faydalı olduğunu unutmayın.

Sigara içmeyi çok istediğiniz anlarda dışarı çıkın, temiz havayı ciğerlerinize çekin ve yürümeye başlayın.

Nikotin Replasman Terapileri

Nikotin bantlarından, nazal spreylere ve nikotin inhaleri dahil her yöntem faydalı olabilir.
Belirli süreler uygulanabilecek bu yöntemlerde beyine nikotin gittiği için kişi sigara içme isteğinden daha kolay kurtulabilir.

Sigarayı bırakmak

Sigarayı Bırakma Planı

Sigarayı bırakmaya 5 gün kala :

•Neden bıraktığınızın detaylarını düşünün.
•Aile ve arkadaşlarınıza sigarayı bırakacağınızı açıklayın.•
Sigara satın almayı kesin.

Sigarayı bırakmaya 4 gün kala :

•Günün hangi zamanlarında neden sigara içtiğiniz üzerine düşünün.
•Sigara yerine elinizde tutabileceğiniz başka materyaller keşfedin.
•Bazı alışkanlıklarınızı değiştirmeye çalışın. Sigara harici değişiklikler yapın.

Sigarayı bırakmaya 3 gün kala :
•Sigara harcadığınız para ile başka neler yapabileceğinizin planını yapın.
•Yardıma ihtiyacınız olduğunda arayabileceğiniz birini bulun.

Sigarayı bırakmaya 2 gün kala :
•Reçetesiz satılan bir nikotin içeren ürün kullanabilirsiniz. Burun spreyi, çeşitli özel sular, nikotin bantları veya sakızları olabilecek örneklerdir.
Sağlık uzmanınıza danışarak reçeteli kullanılabilen ilaçları da gözden geçirebilirsiniz.

Bırakmadan önceki son gün :
•Çakmakları ve kültablalarını göz önünden kaldırın.
•Tüm sigaraları ve kibritleri çöpe atın. Acil durum için kenarda herhangi bir sigara tutmayın!
•Tüm elbiselerinizi tekrar yıkayın. Tertemiz olsunlar. Bir daha sigara kokmayacaklar!

Sigarayı bıraktığınız gün :
•Devamlı meşgul olun.
•Tüm aile ve arkadaşlarınıza o gün itirabiyle sigarayı bıraktığınızı belirtin.
•Alkolden uzak durun.
•Sigara içmeye alışmış olduğunuz bazı yerlerden uzak durun, sigara içenlerin yanında da durmayın.
•Kendinize iş dışında yapacak özel bir meşguliyet de bulun.

Pazar, Şubat 24, 2008

mezunlar





Kız Lisesi mezunlar gecesinde arkadaşlarla biraradayız.
yaşını başını almış arkadaşlar güzelce eğlendik.
böyle günler olmasa zor geliyoruz biraya...
Dohayko başkanı Nesrin Hanım da bizimle birlikteydi...
yaptı yine yapacağını Nesrin hanım,
gönüllü olarak yaptığı görevini unutmayıp
sokaktaki hayvanlara yiyecekler topladı.


Pazartesi, Şubat 18, 2008

KÜMES MÜDÜRÜ İLE ZEKİ KADIN

Kümese müdür aranıyormuş.
Tilki de müracaat etmiş...
Tilki’yi çok beğenmişler, “ne ücret istersin?” diye sormuşlar..
Tilki “Ben gülmekten söyleyemeyeceğim, artık siz ne verirseniz” demiş.

******************************************************************************

Bir kadınla bir adam ayrı ayrı arabalarında giderlerken çarpışırlar.

İkisinin de arabası mahvolur ama şans eseri ikisi de hiç yara almadan kurtulur.

Arabalarından sürünerek çıkarlar ve kadın adama bakıp: -"Çok ilginç! Sen erkeksin ben de kadın.

Arabalarımız mahvoldu ama ikimize de hiçbir şey olmadı.
Bu belki de tanışıp, dost olup, hayatımızın sonuna kadar huzur içinde birlikte yaşamamız için bir işarettir" der.

Müthis¸ heyecanlanan adam: "Evet, galiba haklısın" diye cevap verir şaşkınlıkla.

-"Bak, arabam hurdaya döndü ama bir şişe şarap sapasağlam.

Bu kesin bir işaret. Bu şarabı içip şansımızı kutlamalıyız" diye devam eden kadın,
şarap şişesini adama uzatır.

Adam şişeyi alır, açar ve yarısını içip kadına verir.

Kadın hemen şişenin mantarını kapatıp adama geri uzatır.

Bunun üstüne adam sorar: -"Sen içmeyecek misin?"

Kadın cevap verir:- "Hayır ben polisi bekleyeceğim"

Cumartesi, Şubat 16, 2008

benim okulum





Burası benim ilkokulum.
Adana İnkılap İlkokulu...
Mahalleden arkadaşlarla hergün, hep birlikte gittiğimiz okulumuz...
Okul Müdürünün ismi de Ata Beydi...
Atatürk'e de benzerdi müdürümüz,kaşları tıpkı onun gibi...
Başöğretmenim derdik biz okul müdürümüze o yıllarda...
Okulum 1998 Adana depreminde hasar görmüştü,
şimdi ise restore edilmiş halini görüyorsunuz.
Ben bu yazıyı yazmayı ,Zeyanın okul anılarını okuyunca karar verdim...
üniversite biteli 28 yı l olmuş ilkokulu kim hatırlayacak derken...
Kütüphane de vardı okulumuzun bahçesinde ayrı bir binada,kitap alır okurduk sanırım hangi kitabı ,hangi tarihte aldığımızı yazar ,imza atardık...
o zaman ki imzalarımız nasıldı acaba merak ettim doğrusu.
orada görev yapan Nihal Hanım'ı da hatırladım şimdi.
Boynunda inci kolyesi olurdu hep,
etek-bluz giyer,üzerinde mevsimine göre hırka ya da ceket...
ve kırmızı bir ruj sürerdi ...
sessiz olunurdu kütüphanede,şşşşt derdi Nihal hanım ses biraz yükselecek olursa...
adını hatırlayamadığım bir arkadaşımızın halasıydı Nihal Hanım,sanırım bekardı da o zaman..
En üst resimde görülen balkon gibi yerden konuşurdu başöğretmenimiz...
ve oradan ben de bir şiir okumuştum Cahit Sıtkı Tarancı'dan 1.sınıfta iken,hiç de unutmam bakın isterseniz size de okuyayım..
VAR.
Ağacı kıskanırım
Yemiş yüklü dalı var,
Bahar olsun, güz olsun
Ne güzel masalı var.
İmrenirim arıya
Petek petek balı var
Konduğu çiçeklerin
Pembesi var, alı var...diye
Ve kızararak tamamlamıştım okuduğum şiiri ,başöğretmen de başımı okşamıştı aferin diyerek...ah Zeya beni nerelere götürdün şimdi...en kısa zamanda gidip okulumu ziyaret etmeliyim ,bakalım başka neler hatırlayacağım...Tülini de yanıma alıp gitmeliyim,onun hafızası benden iyi çünkü...

Bugün Vatan gazetesinde Güngör Mengi'nin okuyucudan gelen e-postayı yayınladığı bir yazısı vardı.Sizlerle paylaşmak istedim ben de...Katılmamak mümkün mü?

“Afrika’dan bir özdeyiş...
Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı.
Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.
Gözümüzü açtığımızda ise, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

Türkiye’ye uyarlanışı...
AKP geldiğinde elimizde özgürlük, laiklik, cumhuriyet vardı.
Bize kömür verdiler, aşevlerinde yemek verdiler, gözümüzü kapayarak tekrar oy atmamızı istediler.
Gözümüzü açtığımızda ise, bizim başımızda türban, yüzümüzde sakal, onların elinde para, iktidar vardı!” Topraklarımızın ise çorak tarafı bizde, işe yarayan tarafı yabancılardaydı!..

Burada benim eklemek istediğim ,sanki bu ülke de müslümanlık Akp iktidara gelince mi kabul edildi de bu kadar yaygara koparılıyor...dinimizi yaşayamıyoruz diye...

Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Perşembe, Şubat 14, 2008

KUTLU OLSUN


BÖYLE BİR SEVMEK (NE KADINLAR SEVDİM)

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Biraksam korkudan gözleri sislenir.

Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hala arasıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kimbilir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.

ATİLLA İLHAN

Perşembe, Şubat 07, 2008

AYKIRI İKİLİ







Güzel bir oyun izledik ve sosyalleştik o akşam .İşyerinden çıkınca doğru kuaföre gittik Hale ile çünkü eve git gel bir sürü vakit kaybı ,bizimkiler evden gelip bize katılacak ,oyun 20.00 de başlıyor ne yapacağız o saate kadar,orada vakit geçirelim istedik .
Hale benim işyerinden arkadaşım kendisi bana öğretmenim deyip durur da aslında, ben öğrenirim ondan bir çok şeyi.Ben 78 kuşağı,o 90.Biz Malatya'ya gittiğimizde bizim iki kız evde kalıp pijama partisi yaptılar yokluğumuzda...
Arada da takılır Hale bana öğretmenim beni evlatlık alsana diye.. bekar kendisi ,bilet alırken de gişedeki bayana kızım diye tanıştırdım ,şok oldu ...
saç baş derken sahne makyajı da yapıldı bize.Eşim ve kızımla buluşmak için tiyatroya gelince ,benim kız dalgacı ,Hale'ye arkadaşınızı babamla tanıştırabilir miyiz,benim babam bekar diye bir oyun başlattı,benim koca da bayılır böyle işlere o da katıldı oyuna derken....vakit geçti neyse baktık oyun başlayacak girelim içeri.
Oyunun ilk gösterimi olduğundan yazar hariç Amerikadan gelememiş ,telgrafı okundu...bütün mutfağı orada,sahneye çıktılar ve de bol alkış aldılar.Bütün tiyatro doluydu inanın ve ben çok sevindim herkes adına...
Tiyatro bir şehrin ocakbaşıdır...o şehir hakkında fikir edinirsiniz...



AYKIRI İKİLİ
( 29 Ocak Salı – 16 Şubat arası)
Yazar : Neil SIMON
Dekor : Işın MUMCU
Çeviren : Murat SOMAY
Kostüm : Gülümser ERİGÜR
Yönetmen : Serhat NALBANT OĞLU
Işık : H.İbrahim KARAHAN
Reji Asistanı : Semih YEŞİL

ROL DAĞILIMI
OLIVE........………Nimet İYİGÜN
FLORENCE.……...Zeynep HÜROL
MICKEY.....………Sema ÖNER KELAV
SYLVIE.....……….Burçin BÖRÜ
VERA ……………..Derya KEYF
RENEE…………….Şirin ÇETİNEL
MANOLO…………Murat ASLAN
JESUS…………....E.Çağrı TURAN
OYUN HAKKINDA BİLGİ
Biri hastalık derecesinde titiz ve bu yüzden kocası tarafından terkedilmiş, diğeri tüm parasını eski kocasına kaptıran dağınık bir kadın…
Bu iki zıt karakter aynı evde yaşamaya başlarsa ve bir de bunların kocalarıyla sorunları olan dört arkadaşı ile apartmanlarına yeni taşınmış iki İspanyol komşuları varsa o evde neler olur varın siz hesaplayın artık...
olur?

Çarşamba, Şubat 06, 2008

Pazartesi, Ocak 21, 2008

TÖREN ALANI

Çadırların arkasında askerlerimiz, bizim çocuklarımız.Onları gördüğünüz anda ,hepsini ayırt etmeden aynı duyguyla seviyorsunuz.Ailelere içecek servisi yapmak için bekliyorlar.



Aileler için hazırlanan çadırlar ve arkasında sıcak içecek servisi yapan askerlerimiz.hepsi canla başla herkese çay kahve ve su servisi yaptılar...sağolsunlar,varolsunlar.

TÖREN



Malatya'nın dört tarafı dağ,kar yüklü her yer...tören alanında her yer tertemiz.

ADAŞIM



Bakın bu da adaşım Dilara.Annesiyle babasını görmeye gelmiş,henüz6-7 aylık.Kar dememiş ,kış dememiş gelmiş...Taaa Aydın'dan....


Askerim nasıl da selam veriyor,solundaki teyzesi.Yemin töreninde eşiyle birlikte bize katıldılar...Tören çok güzeldi,iyi ki giderek katılmışız.Oğlum çok memnun oldu katılmamıza,herkes takılıyor eskiden aileler gitmezdi törenlere bu da nereden çıktı diyerek...

Salı, Ocak 08, 2008

MALATYA

Çarşamba akşamı kısmet olursa ,Malatyaya oğlumun yemin törenine katılmak üzere gidiyoruz eşimle birlikte.Hiç bilmediğimiz bir şehir,ama daha önce içinden geçmiştik,Elazığa giderken.1989-1990 yıllarında Elazığda görev yapmıştık eşimle.Kızım da orada doğmuştu 18 Ocak tarihinde ,anlaşılcağı üzre onun da doğum günü yaklaştı.O bize katılamıyor istediği halde, çünkü okulu,dershanesi var.Üniversiteye hazırlanıyor,hiç vakti yok.nelerden mahrum kalıyor şimdi çocuklar,üniversite uğruna.Nasıl bir sistem,geleceğini belirlemek adına.
Allah kısmet ederse dönüşte ,size anlatırım artık yaşadıklarımızı...
telefonda sesi neşeli geliyor ama,grip olmuş oğluşum,küt küt öksürüyor bir de.bakalım...
Zeytinyağlı sarma istedi benden,o işi anneannesine havale ettik.Çok sever ananesinin yemeklerini,çünkü o büyüttü sayılır.Ben ilk çalışmaya başladığımda Mersin'e hergün gidiş geliş yapıyordum,o da annemde kalıyordu.Hafta sonları eve geliyordu,hafta içi gidip görüyorduk.Annem kıyamazdı ,hergün almama,kalsın çocuk perişan etmeyin derdi.Büyüdü,üniversite bitti,şimdi asker.İnşaallah ,o da biter ,gelir sıra gelir iş bulmasına,derken evlenir çoluk çocuk sahibi olur.Bendeniz de babaanne,Rabbim o günleri de gösterir hayırlısıyla.Daha emekli bile olmadan hayaller kuruyorum işte.Sen emekli ol deyip duran eşime ,dur daha çalışayım biraz deyip duruyorum bende.Bakalım ne zamana kadar.Daha emeklilik moduna giremedim arkadaşlar.Hoşça kalın...