Perşembe, Aralık 09, 2010

"Örgütlenmemiş toplumlardaki bilinçli insanlar Sadece eleştirirler." demiş Doğan Kuban ...
Mimar ve mimarlık tarihçisi. 1949'da İTÜ mimarlık Fakültesini bitirdi.

Cuma, Aralık 03, 2010

köprü

burası Bizim köprümüz
Baraj gölünün uzerinde yeralan Bir Köprü,
gölün diger yanında Olan Koyun insanları,
kayıkla gelirlerdi şehre,
şimdi bu köprü kullanılıyor...

Perşembe, Kasım 04, 2010

sonbahar

Perşembe, Ekim 14, 2010

balerin değilim ama....

 Balerin değilim ama  hayatın dansına yetişmek icin
Balerin gibi Olmak gerekiyor sanırım...
daima  dengede.....
karşıdaki  insanla uyumlu hareket etme
her konuda ama ......
denge bozulursa ,herşey altüst.
peki karşımızdaki bu anlayışta değilse ne yapmamız gerekir...
***********
bizim üç günde kurtaracağımız insanlar için,onlar üç ay uğraştılar anca çıkarabildiler
breh breh breh....
********************
sonbahar geldi
yazın haşlandıktan sonra iyi geldi bu havalar
rahat uyku uyuyabiliyoruz nihayet.
******************************
ayva erken çıktı ve  bol olacakmış bu yıl ,reçelini ya da marmelatını yaparken cildiniz için de kullanıverin faydasını görürsünüz....

Cilt germe maske tarifi


1 adet ayvanın tüm çekirdekleri ezilir ve bu ezmenin üzerini örtecek miktarda (1 kahve fincanı kadar) su eklenir.

Ezilmiş ayva çekirdekleri 2 dakika kaynatılıp bir cam kaba konur. 2 gün süresince bekletildikten sonra içine 1 tatlı kaşığı kadar bal ilave edilir. 2 saat süre ile veya gece sabaha kadar ciltte kalması sağlanır.
                                                   

Salı, Eylül 14, 2010

yaşam

“Sevgileri yarınlara bıraktınız / Çekingen, tutuk saygılı / Bütün yakınlarınız / Sizi yanlış tanıdı

Bitmeyen işler yüzünden / (Siz öyle olsun istemezdiniz) / Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi / Kalbinizi dolduran duygular / Kalbinizde kaldı


Siz geniş zamanlar umuyordunuz / Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek / Yılların telaşlarda bu kadar çabuk / Geçeceği aklınıza gelmezdi


Gizli bahçenizde / Açan çiçekler vardı / Gecelerde ve yalnız / Vermeye az buldunuz / Yahut vaktiniz olmadı.”

Behçet Necatigil'den  Sevgilerde

Salı, Ağustos 24, 2010

macar

Bana artık çok gerilerdeymiş gibi gelen çömezlik dönemimizin zorlu anlarında Rahip Istvan, ‘Kader gemisinin rotasını tam olarak kendiniz belirleyemeseniz de en azından hayat denizinin dalgaları arasında savrulurken sarılacağınız bir dümen vardır,' derdi. Zamanında, dara düşmüş yüreğimizin cesaret ocağını alevlendiren bu cümleyle şimdilerde avunmam mümkün değil.




Bence kader gemimizin rotası daha biz yeryüzüne gelmeden önce çiziliyor, elimize verilen dümense çark-ı felekle kıyaslanamayacak kadar beyhûde bir oyuncak; ama yine de hikâyemizin anlatılmaya değerliliğinden en küçük bir kuşkum olsa, ‘Şu dünyada zaten anlatılmamış ne var, eninde sonunda herkes, her şey birbirine benzer, tıpkı bizim gibi,' der ve kalemi elime bile almazdım...”



1600'lü yılların sonları. Kolozsvarlı bir genç, Avrupa'daki güç savaşlarının sert esen rüzgârıyla doğduğu topraklardan koparılarak içinden deniz geçen şehre kadar sürükleniyor. Günbegün değişen şartlar ve yaşanılan onca acı ve yoksunluğa rağmen içinde büyüttüğü hayalini ise hiç kaybetmiyor; düşünülen ve yazıya dökülenleri kâğıda basabilmek... Altıncı romanı olan Macar'la Solmaz Kâmuran, bu kez okurlarını hayalle gerçeğin dansettiği bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Etkileyici bir kurgu ve kıvrak bir dille anlattığı bu yolculukta; kimi zaman on sekizinci yüzyıl Orta Avrupa'sının şehirlerinde dolaşacak, savaş meydanlarının dehşetiyle sarsılacak, bir sarı bukle eski bir aşk şiirindeki “cim” harfini hatırınıza getirecek ve hüzünleneceksiniz. Kimi zaman içinden deniz geçen şehrin Galata'sında dik yokuşları tırmanacak, Haliç'te bir kayık gezintisi yaparken dönemin İstanbul'unun atmosferini soluyacaksınız. Sonra günümüze dönüp Budapeşte'nin parklarında soluklanıp Moskova'nın ara sokaklarında bir eskici dükkânında tozlu raflarda çoktan unutulmuş hayat hikâyelerine can vereceksiniz. İstanbul'da ise heyecanı ve aşkı yakalayacaksınız.


Macar, İbrahim Müteferrika ekseninde içsel bir yolculuğun iz bırakacak anlatımı...


"Mutluluk zamanı unutmaktı"
İbrahim haklıydı...


"Hayat,bir nehirde karşıdan karşıya geçmeye Benzer ,
yola çıktığında varacağın Kıyı uzaklardadır ,
oraya yaklaştığındaysa da ayrıldığın Kıyı ...
Ama Isin özü bu  yolculuğun sana ve
senin ona kattığın manada Saklı ..."
İbrahim yine haklı...

Bütün kadınlar küçük birer kızken
hiç durmadan kıkırdayıp kahkahalar atar
ama sonra birgün
o şen gülüşler birdenbire yüzlerinden silinir.
Sanki bir yerlere düşüp  kaybolurlar.
nereye gider o kaygısız neşe,
kimler çalar kadınların yaşam sevincini....
gene haklı İbrahim....

Salı, Ağustos 10, 2010

kitap

hani kadınlar bir araya gelip
kitap okuma günleri yapıyorlar
sonra onun üzerinde konuşuyorlar
bir kitap seçip üzerinde konuşalım istiyorum bugünlerde,

aslında
yazalım demek istermişim meğerse...

Perşembe, Ağustos 05, 2010

5 ağustos perşembe

Bugün 5 ağustos Perşembe;

''bu konunun her yanını kapsayan, her ihtimali derpiş eden özgür bir tartışmadır.

Demokrasi budur.''cümlesinden hareketle bir kelime daha kattım dağarcığıma.
derpiş

öngörme, aklindan gecirme, ulan?! deme hali...imiş.


Bugün 5 ağustos Perşembe;


Bundan tam 85 yıl önce, 5 Ağustos 1925'te radyolar


Latife Hanım ile Mustafa Kemal'in boşandığını haber veriyordu


Latife Hanım bir gün annesine
 “Bir yerde, haydi “Kocamı dinlendiriyorlar” diyeyim; ama bu benim işim, benim görevim…
Hadi bundan da geçtim, fakat kendileri çok az içtikleri halde kocama durmadan içiriyorlar.
Bir akşam sofrayı pencereden gözetledim. Kılıç Ali, Nuri Conker, Recep Zühtü bir kadehle sabahı buldu.
Kocam şişeleri devirdi… Bana değil, eğer millete, devlete acısalar, “sensiz hiçbir şey olmaz” diye çırpındıkları M. Kemal Paşa’ya o kadar içirmezler,
zamanını bu kadar hor kullanmazlar.
Ben karısıyım. Bunlarla elbette savaşacağım.
Ama ne yazık ki silahsızım. Tek başınayım”


Bugün 5 ağustos Perşembe;


Bir cenazeye katıldık,


İntihar eden bir arkadaşımız,


Bıraktığı mektupta


Yalnızlığımdan ve çaresizliğimden seçiyorum bu yolu demiş.


Bugün 5 ağustos Perşembe;



ADANA ve çevresi bu sabah Richter ölçeğine göre 4.2 büyüklüğünde deprem sarsıldı.


Bugün 5 ağustos Perşembe;


Ünlü top model Naomi Campbell 1997 yılında Liberya eski Devlet Başkanı Charles Taylor tarafından hediye edilen bir elmas nedeniyle Lahey Savaş Suçları Mahkemesi'nde ifade veriyor.


Hukuk nasıl işliyor ,görüyor musunuz.


Bugün 5 ağustos Perşembe;


Neler yazılacak, neler olacak gelecekteki 5 ağustos Perşembelerde,


Gündem değişecek ama bu olanlar değişmeden aynı kalacak


Tarihe not düşülmüş olacak çünkü.

Bugün tarihe not düşenler,
yarın kendileri de tarih olacaklar





Salı, Ağustos 03, 2010

renk açılımı

9,30 sigara molasında
Mevhibe'yle renklerden ve insanlar üzerindeki etkilerinden konuştuk

O kahverengi pantalon ve tişört giymiş ,
yaz günü
sıcakta hem de ,
ne bunlar ,neşeli bi şeyler giysen ya.
gençsiniz demişim.
ben de kot üstüne
kelebekli ,çiçekli  bir buluz.
ondan gencim ya.

oradan buradan ,konuşurken,
3.dünya ülkelerinde
insanların renk tercihinin 
genellikle siyah ,kahve ve gri gibi koyu renkler olduğunu söyledi
bunu gözlemenin  en iyi yolunun da spor karşılaşmalarının
seyircilerinin izlenmek olduğunu ...

düşündüm de afrikada insanlar
aslında son derece renkli,
yoksulluktan mı yoksunluktan mı?

gelişmiş ülke insanlarının renk tercihleri ise
canlı renkler, desenler olduğunu.
baktım renklerin insanlar üzerinde etkisi   
nasıl olabilir diye
sınıflandırılmış kişilikler meğerse.

Mavi hoşnutluk, doygunluk,
doyumlulukmuş memnuniyet içerirmiş.
ama mavi sürekli abartıldığı taktirde,kendinden ödün vermeye başla verecek birşey kalmayınca kendini yermiş. 


Yeşilde kendine değer verme duygusu çok fazla yaşanırmış.
Yeşil doğrucu.doğru bildiğinde de ısrarcıymış.
fakat  yeşil de
kendisine değer verme tutkusu abartıldığında
kendisini beğenmeye başlar ve  megaloman bir kişilik yansıtabilirmiş...


Kırmızı gücüne güvenirmiş güçmüş ,iktidardırmış.
Kırmızının fazlalığında veya kırmızının abartılmasında,
başarı ve hırs daha da artıp , kendisine güven duygusunu da çoğaltırmış.
sonra....
kendisini her şeyden ve
herkesten üstün görme duygularına kapılırmış...

marilyn monroe ile
ilgili bir haber vardı
son günlerini nasıl geçirdi,ne giydi, nereye gitti
kennedy ile ilgili yaşadığı hayal kırıklığı,
ne ummuşsa kadın adamdan.

Sarı için her şeyden zevk alması önem taşırmış.
Değişikliklere zaman ayırarak, üzerinde düşünerek,
çaresizliklere bile çözüm bulup, her şeyi lehine çevirip mutlu olur ve büyük keyif sürermiş.
Üç günlük dünya sarı için
üzülmeye değmezmiş.
Ne var ki sarıda özelliklerinin
abartılması halinde ya da sarının fazlalığında
kendisiyle ve toplumla ilgili sorumsuzlukları
çekilmez hale gelirmiş,uçarmış yani....

koyun şimdi çevrenizden,gündemden insanları
ne kadar uyacak bu tanımlara,tanımlamalara...

minem,kırıkkanatım yazmış yine yazacağını

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?

Sarı kişilik özgürlükmüş,değişiklikmiş..

Cuma, Temmuz 23, 2010

nazar

''önem baktığında değil bakışında olsun ''derdi
lisede edebiyat öğretmenim...
bakış ,ne kadar önemlidir insanın hayatında
aslında...
dolu ve boş görmek gibi bardağı,
ya da sahip olduğuna ,olduklarına
şükretmek gibi.
aşk yüzyılı bitmiş diyorlar
inandınız mı yoksa inanıyor musunuz ?
biten nedir aslında
aşk mı,
duygular mı,
..............?????
sorgulamak gerekir dedim.

Pazar, Temmuz 11, 2010

mevsim geçmeden yaptınız mı reçellerinizi geç kalmadan.
herşeyi zamanında yapmak tercihiniz oldu mu bugüne kadar?

Çarşamba, Haziran 02, 2010

Mutlu insan özünde doğru tercih yapabilme becerisini
geliştirebilmiş insan değil midir?

Salı, Mayıs 18, 2010

varoluş


öylesine ,


yazmadan ,


geçip giderken günler....


bakayım dağarcığımızda neler var derken...


taslak olarak kaydettiğim yazıya baktım ,


eh yayınlanabilir gibi...


paylaşalım bakalım...


ne kadar ses getirecek....



“Hayatımı Seçiyorum / Seviyorum” Rebekkah Vanderberg’in şiarı.

Sorumluluklarımızı hakkıyla üstlenirsek sorunlarımızı çözebileceğimizi ve mutlu olabileceğimizi söylüyor. Kısaca kendi mutluluğumuzdan sorumluyuz. Benzerlerini sık sık duyduğumuz bu laflar; küçücük yaşında kanserle boğuşan annesine ve erkek kardeşine bakmak zorunda kalınca hayatı değişen bir kadının ağzından çıkınca daha inandırıcı geliyor. Hayatı nasıl değişti derseniz; Sufizm’den NLP’ye, Gestalt Terapisi’nden aile dizimine kadar, yazılmış ne varsa yalayıp yutarak. Ta ki sonunda kendi sentezine ulaşıp, yolunu bulana kadar. Zaten hayatın bir yolculuk olduğu metaforunu da sıkça tekrarlıyor.

KORKULARINIZLA YÜZLEŞİN

“İnsanların çoğu karanlıkta yaşamayı tercih ediyor. Daha da kötüsü, yarı uykulu bir uyuşukluk hali. Oysa korkularınızla yüzleşmeyi başarırsanız, hayatınızdaki düğümler çözülecek. Ancak bunun için mücadele etmek gerek. Korkularınız gerçek değil, sadece bir yanılsama” diyen Vanderberg kendini yaşam koçundan ziyade “spiritüel koç” olarak tanımlıyor. Hepimizin en sık tekrarladığı hatanın “geçmiş ve gelecek için duyduğumuz korku” olduğunu söylüyor: “Oysa içinde bulunduğumuz anı yaşayarak zamanı genişletmek mümkün. Bütün dikkatinizle yaşadığınız ana konsantre olursanız, zaman adeta bir okyanusa dönüşür. Sahip olduklarımızın değerini takdir etmediğimizde çok şey kaçırıyor ve pişmanlıkla kendimize acı çektiriyoruz. Oysa takdir etmek
ve şükür çok önemli, çok belirleyici.”

Vanderberg’e göre mutlu olmak sanıldığından daha kolay. Hatta o kadar kolay ki, insanlar formülün basitliği karşısında bir türlü ikna olmuyor. Oysa hayatınızın herhangi bir noktasında değişmek için minicik bir istek duymanız bile yeterli. Ancak bunun kalpten gelen hakiki bir istek olması şart. Bu şekilde en umutsuz
durumlardan çıkmak bile mümkün.

Aklınıza ünlüler ve zenginler bizden daha mı mutlu, diye bir soru gelirse: “Pek değil. Hemen hemen aynı dertlerden mustaripler. Sadece bizden daha paranoyaklar” diyor Vanderberg. Sağlık, kilo, ilişkiler,
para ve statüyle ilgili endişeler de en çok karşılaştığı sorunlar.

RUHSAL BAHAR TEMİZLİĞİ İÇİN ÖNERİLER

* Gününüz sabah kalktığınızda değil, gece yattığınızda başlar. Yastığa başınızı koyduğunuzda gününüzü
gözden geçirin ve olumlu bir şekilde yeniden kurgulayın. Bilinçaltı çocuk gibidir, bazı şeyleri bıkıp usanmadan tekrarlamalısınız.

* Sizi sürekli yargılayan ve eleştiren iç sesiniz aslında egonuz. Onu susturmak epeyce zor ama
en azından ciddiye almayabilirsiniz. Egonuzun Mickey Mouse sesiyle konuştuğunu hayal edebilirsiniz mesela.

* Aynanın karşısına geçin ve güne kendinizi sevdiğinizi söyleyeyen ve olumlayan cümlelerle başlayın.
Beynimiz ve sinir sistemimiz konuşmalarımızdan etkileniyor. Sarf ettiğimiz her sözcük bir heykeltıraş gibi hayatımızı biçimlendiriyor.

* İçinizde ne kadar büyük ve sonsuz bir güç olduğunu tahmin edemezsiniz. Onu harekete geçirmek için
elinizden geleni yapın. Bu güçle temas kurduğunuzda çok daha enerjik olursunuz. Üstelik daha çok eğlenirsiniz.

* Motivasyon yerine esinlenmeyi seçin. Motivasyon için başkalarına bağımlısınız; oysa başta doğa olmak üzere her şeyden ve herkesten ilham alabilirsiniz.

bahar geçti yaz geldi ama.

Cuma, Nisan 16, 2010

bahar


















Resimleri ve baharı paylaşmak istedim...


RESİMLER NETTEN'DİR...


1. ve3.resim Zerrin Tekindor'un...


Aşk-ı Memnu ile ilişkim Zerrin'den dolayıdır.
Onun kendi içindeki kadını resimlediğini düşünüyorum...




Perşembe, Nisan 01, 2010

tıvalar






şehrimizde festivalimiz başladı ve tiyatro ile açtık sezonu
tuva devlet tiyatrosunun ''Kültegin'' oyununu izledik...

isabetli bir seçim , ortak kültürümüz çünkü.
Tuva Türkçesinde oyunun adı Külteginnin Süldezi (Köl-tigin'in Ruhu)

Göktürklerin Kutlug devri kumandanlarından, Bilge Kağan'ın kardeşi
Kutluk Han'ın oğlu ve İstemi Kağan'ın torunu.

İkinci Göktürk kağanıdır

16 Mart 684 (Kimi kaynaklarda 685) yılında doğdu

Babası, Göktürklerde millî şuuru uyandırarak,

İkinci Hâkanlık devrinin kurucusu İlteriş Kutlug Kağan,
annesi İl-Bilge Hâtun idi

Göktürk Kitabeleri, Kül Tegin'in kahramanlık öyküleriyle doludur.

Örneğin erkekler batı seferine çıktığı zaman
Türk yurduna baskın yapan Moğollara karşı ,
kadın ve çocukları örgütleyerek zafer kazanmasından bahsedilir.

Kül Tigin hem başarılı bir savaşçı, hem de başarılı bir komutan.

Kitabe
Bengü Taşın Doğu Yüzü
Tanrı üstte gökleri içinde varlıkları,
Altta yağız yerleri , ışık, karanlıkları...
İkisi arasında kişoğluyu yaratmış,
Kopuna üstün kılmış, bellek, usla donatmış.
Gökte , yerde var olan kopuda yaratılan,
Benzemez yaratana sonradan yaratılan.

Tuva'lar eskiden ölen insanları ak bir beze sararak çevredeki en yüksek kayanın üzerine koyarlarmış. Kaya üzerine konan cesedin yanına bir müddet sonra kuzgunlar konmaya başlarmış.
Kuzgunlar cesedi yerlerse o insanın ak ruhu olduğuna ve ruhunun göğe yükseldiğine inanılırmış. Eğer kuzgunlar cesedi yemezlerse o insanın kara ruhlu olduğuna ve ruhunun yer altına gittiğine inanılırmış. Bildiğimiz kadarıyla; Türk tarihinde ölen insanlar sevdiği eşyaları ve hatta atlarıyla birlikte mezar kazılarak gömülmekteydi. Tuva'ların yukarıda bahsettiğimiz geleneğine benzer ölü defnetme, Kızılderili filmlerinde sıkça karşılaştığımız bir vakadır.




bahçede sigara içerken,
bahçenin kedilerinden biri geldi,
patileriyle açtığı çukura ...yaptı,
sonra çekti gitti.
açtığı çukuru kapatmadı,
dedim kediler de değişmiş...

......


yürüyorum parkta,
kaçmıyor kuşlar insanlardan,
ayaklarımın arasında dolaşıyorlar,
o kadar alışmışlar insana,
dedim kuşlar da çoktan değişmiş...

.....


değişmeden kalan tek canlı türü
insanoğlu bu dünyada hep aynı
değişiyor görünse de.
....
merakınızı gidermek isterseniz buraya müracaat:
http://turktarih.net/tarih/919/tuva-cumhuriyeti





Perşembe, Mart 18, 2010

gel

Kahvelerim pişti gel,
Köpükleri taştı gel,
İyi günün dostları,
Kötü günüm geçti gel…”
demiş bir kahvesever...

Çarşamba, Mart 10, 2010

rüya


Resim Ekle

Ankara'ya gidesim var...
3 gün ...

değişiklik desem

dostlarla görüşmek,
geçmişi yadetmek..

belki
yeni dostları da görürüz .

Cuma, Şubat 12, 2010

bağlanmayacaksın

Sevgi emek ister,yürek ister,saygı ister,
aşk gibi değildir sevgi,
aslında haketmek gerekir sevgiyi...
aşk ise sorgulanmaz,
yaşanır gider,kimyası farklıdır çünkü.


Can Yücel’in “Bağlanmayacaksın”
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim" diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

Cuma, Şubat 05, 2010

gerçek yaşınızı biliyor musunuz...

hava buz gibi şehrimde,donuyoruz adeta
kış da kendini iyice belli ediyor artık.
hani derler ya,
kış kışlığını,p, p.luğunu yapar diye.
Şimdilerde bahçede sigara içmek için bile duramıyoruz,
bırakma vakti geldi sanırım,
9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü de yaklaşıyor...
sıkıldık birçok şeyden,anlatmaya bile gerek duymuyoruz artık,
sıkıldım dediğimiz anda bunların neler olduğunu biliyoruz .
değişiklik yapmak gerekiyor zaman zaman.
"geleceğe dair projesi olan gençtir" diye duydum
ve inanmak istiyorum bu söze.
bir arkadaşım üçüncü çocuğu olduğunda
onunla tekrar gençleştim demişti 40'lı yaşlarında ,
herşeye yeniden başlayacağım...ne güzel!!!

Akşam Kanal(İ) zasyon filmini izledik evde,
tvyi tiye alan güzel bir filmdi,
ve güzel güldük hiç olmadığı kadar...
Okan'ı severim,yıllardır da izlerim
tanıdığım verimli bir entellektüel,güzel şeyler üretiyor.
ama martıya çok taktı filmin başlarında,
ve Hakkı DEVRİM vardı filmde kanalın sahibi olarak...

Pinokyoyu yapan Gepotto değilim ki
her odunu adam edeyim sözünü de çok beğendim....
ve bir alıntı,paylaşayım dedim
Ergen yaşlarımızda kırk yaşını geçenleri ‘artık gereksiz’ sayardık.
“Kırkını geçenleri tamam, kenara ayıracaksın.”
Kenara ayırıp ne yapacaktık, bilmiyorum.
Kırkına geldiğimizde bunları unutmuştuk bile.
1970’lerdi, toplumsal mücadelelerin içindeydik.
Sonra, ellili yaşlar geldi, 1980 dönemiydi. 12 Eylülleri yaşıyorduk.
Dünya bilgi toplumuna geçiyordu.
Türkiye Evren-Özal dönemini yaşıyordu.
E tipi Türkiye yaratılmıştı.
E tipi hapishaneler.
E tipi gençlik.
E tipi aydınlar.
E tipi insanlar.
Suçlular, suçlananlar, suçlanacaklar...
60’lı yaşlar 1990 Türkiye’siydi.
Amerikan dünyası egemen oluyordu.
Küresel kapitalizm yeni bir döneme giriyordu.
Bütün dünya tek pazar oluyordu.
İnsan ise ya müşteri ya satıcı.
Doğrusu, hem müşteri hem satıcı oluyordu.
İnsanın metalaşma süreci gerçekleşiyordu.
Marx bir kez daha haklı çıkmıştı.
2000 yılına gelirken “70 yaşımda olacağım” diye yazmıştım.
Şimdi 2010. 80 yaşıma mı girdim?
Şaka olmalı... ***
Gerçekte kaç yaşındasınız?
Sokrates’i okudunuzsa yaşınız 2500 olmalıdır.
Galile’yi biliyorsanız 800 yaşındasınız.
Beethoven’i seviyorsanız 240 yaşındasınız.
Endüstri çağını anlıyorsanız 300 yıl ekleyin.
Tarım kültürünü biliyorsanız yaşınıza 10 bin yıl daha katın.
Gerçekte kaç yaşındasınız?
Nüfus kâğıdınıza bakarsanız yanılırsınız, gerçekle ilgisi yoktur.
Gerçek, aklınızın yaşıdır.
Gerçek, bilincinizin yaşıdır.
Gerçek, duygularınızın yaşıdır.
Gerçek, yaşadıklarınızın yaşıdır.
Gerçek, anladıklarınızın yaşıdır.
Gerçek, yaptıklarınızın yaşıdır.
Gerçek yaşınızı merak ediyor musunuz?
Yaşadıklarınızdan ne anladığınızı sorun.
Yaşamınızı sorgulayın.
Sokrates’i yaşam rehberiniz yapın.
Gerçek yaşınızı mı soruyorsunuz?
Umutlarınıza bakın.
Kararlarınıza bakın.
Yaşama sevincinize bakın.
Neden yaşamak istediğinize bakın.
Yapmak istediklerinize bakın.
İradenize bakın.
Dünyaya bakın. Dünyanın geleceğine bakın.
O geleceğe ne katabileceğinize bakın.
Gerçek yaşınızı göreceksiniz...
ERDAL ATABEK --

Salı, Ocak 26, 2010

kar-kış senfonisi


Lale'nin yer verdiği kış şiiri
ilaç gibi geldi okuyunca...
tam da soğukların anası geliyor,
çin rusyayı , rusya türkiyeyi uyarmış
soğuk dalgası konusunda,
olmayan ya da olan planların,
o şunu dedi ,o bunu dedi
sözcüklerinin havalarda uçuştuğu bugünlerde ...

Elhan-ı Şita şiirini büyük bir zevkle okudum ,
hem mest oldum,hem de lise yıllarımı döndüm...
kelimelerden bilmediklerimizi aramak,
anlamaya çalışmak okuduğumuzu. Sonra
yıllar içinde kaybolan ,kullanmadığımız
kelimeleri düşündüm...
bazı dizilerde kullanıyorlar ve
gençlerin hoşuna gidiyor bu kelimeler.
ne kadar kolay harcadılar,harcattılar güzel dilimizi,
unutturdular türkçemizi...
İngilizcede şekspirin eserlerinin yazıldığı yüzyılın diliyle okunması,vazgeçmemeleri.
peki biz ne yaptık
elinoğlu kendini,kültürünü yaşatırken,biz hoyratça harcadık geçmişimizi...



Elhan-ı Şita
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, (Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,)
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar (Eşini kaybeden bir kuş gibi kar)
Gibi kar (Gibi kar)
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar... (Geçen ilkbahar günlerini arar)
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu, (Ey kalplerin divane şarkısı)
Ey kebûterlerin neşideleri, (Ey güvercinlerin şiirleri)
O baharın bu işte ferdâsı (O baharın bu işte yarını)
Kapladı bir derin sükûta yeri (Kapladı bir derin sessizliğe yeri)
Karlar (Karlar)
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar. (Ki sessizce arasıra ağlar)
Ey uçarken düşüp ölen kelebek (Ey uçarken düşüp ölen kelebek)
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek (Bir melek kanadının beyaz püskülü)
Gibi kar (Gibi kar)
Seni solgun hadîkalarda arar. (Seni solgun bahçelerde arar.)
Sen açarken çiçekler üstünde (Sen açarken çiçekler üstünde)
Ufacık bir çiçekli yelpâze, (Ufacık bir çiçekli yelpâze,)
Nâ'şun üstünde şimdi ey mürde (Cansız bedenin üstünde şimdi ey ölü)
Başladı parça parça pervâze (Başladı parça parça altın kırıntıları)
Karlar (Karlar)
Ki semâdan düşer düşer ağlar! (Ki gökyüzünden düşer düşer ağlar!)
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar; (Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar ;)
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar (Küçücük, beyaz başlı baykuşlar)
Gibi kar (Gibi kar)
Sizi dallarda, lânelerde arar. (Sizi dallarda, yuvalarda arar.)
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân, (Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar,)
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar; (Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar ;)
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! - (Yuvalarda -feryat etmeyen yetîm-)
Son kalan mâi tüyleri kovalar (Son kalan mavi tüyleri kovalar)
Karlar (Karlar)
Ki havada uçar uçar ağlar. (Ki havada uçar uçar ağlar.)
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir (Ey kış göğü, elinde yığın yığındır)
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter... (Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, ıslak bulut...) Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir- (Dök ey gökyüzü -doğanın canlılığı uykudadır-)
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler! (Siyah toprağın üstüne katışıksız çiçekler!)
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! - (Her ağaçlık yer şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -) Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid... (Bir gölge yığını ve siyah renkli ve ümitsiz)
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek. (Ey kış göğünün eli, durma, durma, çek.)
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd! (Her ağaçlığın üstüne bir beyaz örtü!)
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar (Göklerden emeller gibi dökülüyor kar)
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar (Her mutlu hayalim gibi koşarak düşüyor kar)
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar (Sessiz bir rüzgar tüylü bir kanatta uyuklar)
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar, (Yolunda durur bir aralık sonra uçarlar,)
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân, (Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçışarak)
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân (Bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmede)
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun, (Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri)
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun. (Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri)
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök. (Dök siyah toprak üstüne, ey göğün eli dök.)
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök: (Ey göğün eli, izzetin eli, kışın eli, dök :)
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi; (Bahar çiçekleri yerine beyaz kar)
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi. (Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu.)

Cenab Şahabettin

hamiş 1: atalete güzel söz arıyorum bir yandan ,bu yazıyı yazarken
önceki yazısı için... bloguna gittim ne göreyim,o da laleye atıfta bulunmuş...
Lale ne mübarek kadınsın ilham veriyorsun bizlere,kutlarım seni ...
dıştan gülümsedim de içimden hehehehe
valla...
hamiş 2: şiiri kaldırayım dedim kıyamadım...

Çarşamba, Ocak 20, 2010

hayat üzerine

Alman felsefeci Adorno
der ki: “Yanlış hayatlar doğru yaşanmaz.”

Cumartesi, Ocak 02, 2010

psiko

Vatikan’daki Noel ayini sırasında genç bir kadın
Papa’nın üzerine atlamış ve Papa’yı düşürmüş.
Papa düştüğü yerden kalkıp törene devam etmiş
ama ona saldıran ateist kadın doğruca cezaevine gönderilmemiş.
Nereye gönderilmiş? Doğruca psikiyatri kliniğine!
İlginç değil mi?
Saldırdığı Papa değil de sıradan biri olsaydı,
psikiyatri kliniğine değil, doğruca cezaevine gönderilirdi.
Demek ki neymiş?
Yere ait olanla, göğe ait olan arasındaki mücadelede
yüzyıllardır değişen zerre bir şey yok.
Yüzlerce yıl önce kiliseye karşı olan insanları ya cadı diye yakarlar
ya da deli diye zindanlarda çürütürlerdi.
Bugün de psikiyatriye gönderiyorlar…
http://www.nuranyildiz.com/dan...

herkesin akıllı davranması dileğiyle diyeceğim ama ,
arada delirmek iyi gelir insana,
delidir ne yapsa yeridir deyip geçilir sanki....