Cuma, Aralık 30, 2011

kuzen dayanışması

Yeni yılınız gönlünüzce olsun.

Perşembe, Ekim 27, 2011

Attila İLHAN unutmadık seni...


BEN SANA MECBURUM
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum.
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki Haziran’da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor.
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız lakin ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olunmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin

Pazartesi, Temmuz 25, 2011

Çarşamba, Mart 30, 2011

fuşya

yazabiliyoruz ama görüntülüyemiyoruz,
doğru yazdım kelimeyi sanıyorum...
ayıp ettiler kapatmakla...

Cuma, Şubat 25, 2011

son hazaryalı



Son okuduğum kitap Cahit Ülkü'nün 
Son Hazarya'lı adlı romanı 
onun diğer kitapları ise
Kanuni'nin Düşü, Hürrem'in Kabusu Pargalı İbrahim Paşa


Pargalı İbrahim Paşa', Cahit Ülkü'nün Masal Olmayan Masallar adını verdiği 'üçleme'nin ilk kitabı. İkinci kitap 'Rüstem Paşa', üçüncü kitap ise '2. Selim' adlarıyla yakında okurlarımızla buluşacak...'diyor yayınevi 

Bu kitap, Korfu Adası'nın tam karşısındaki Parga kasabasında orta halli bir Rum balıkçının oğluyken, 'köle' olarak getirildiği Manisa'da Kanuni Sultan Süleyman'ın yakın ilgi ve sevgisini, sonra da güvenini kazanarak veziriazamlığa kadar yükselen 'Makbul' İbrahim Paşa'nın romanı. 

İbrahim ki, güzel Hürrem'in, Kanuni'ye cariye olarak armağan ettiğinde kendi ölüm fermanını da hazırladığını hiç düşünmemişti. Kendisi, padişahtan sonra Osmanlı'nın en güçlü adamı, Hürrem ise Sultan olduğunda, aralarındaki acımasız iktidar oyunu bir ölüm- kalım savaşına dönüşmüş, sonunda cellatlarla yüz yüze gelip 'Maktul' İbrahim Paşa olmaktan kurtulamamıştı. 

Bu romanda, Pargalı İbrahim'in görkemli ama trajik yaşamının yanı sıra, Kanuni ve Hürrem Sultan'ın kişiliklerinin gizli yanlarına da tanık olacaksınız, diyor yayın evi.

'Pargalı İbrahim Paşa' romanı aynı zamanda, Anadolu'daki en küçük beyliklerden birinin nasıl dünyanın en büyük imparatorluğu haline geldiğini, Celali İsyanları'nın kökeninde yatan gerçekleri, saray ve saray dışındaki yaşamın entrikalara dönük yüzünü merak edenler için belgesel nitelikte bir kitap... 



ama siz Son Hazaryalı kitabını okumadan 
bunlara başlamayın derim ben...
çünkü Hürrem'in saraya nasıl geldiği anlatılıyor o kitapta
tabii tarihe meraklıysanız.
Pargalı İbrahim kimmiş diye araştırınca 
neler varmış meğerse,
biz okullarda tarih mi okumuşuz ...






Şehzade Süleyman Manisa Sancak Beyi iken, bir gün bir kemençe sesi duyar ve icracıyla tanışmak ister.Karşısına getirilen kişi köle İbrahim’dir.Şehzade, İbrahim’den son derece hoşlanmış ve zaman içerisinde meclisinin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü İbrahim’i, sarayına sık sık davet etmeye başlamıştır.  Bunun üzerine, İbrahim’i yetiştiren dul hanım, kölesini azad etmiş.  Böylelikle İbrahim, Şehzade Süleyman’ın maiyetine girmiş.




‘Frenk İbrahim Paşa’, 
‘Makbûl İbrahim Paşa’ ve uzun bir ikbal devresinden sonra müstahak olduğu âkıbetten dolayı da ‘Maktûl İbrahim Paşa’ gibi isimlerle anılmış,Parga'lı.


Padişahın kızkardeşiyle evlenmiş ya Pargalı
Bu düğünün görkemli olduğuna dair, Kanûnî ile İbrahim Paşa arasında geçen bir konuşma 
Padişah, İbrahim Paşa’ya şehzadelerin sünnet düğününün mü, 
yoksa onun kardeşiyle düğününün mü daha görkemli olduğu 
sorusunu yöneltmiş.

Bunun üzerine İbrahim Paşa: “benim düğünüm gibi şimdiye kadar olmamış ve olmayacaktır” yanıtını vermiş. 


Padişah, bu yanıt karşısında şaşırarak, nedenini sorduğunda, İbrahim Paşa “sizin düğününüzde benim düğünümdeki kadar büyük bir davetli yoktur:  Benim düğünüm, zamanımızın Süleyman’ı olan Mekke ve Medine Padişahı’nın huzuruyla müşerref olmuştur” demiş.   




Budin’den  Herkül, Apollon ve Diana  heykelleri getirtmiş İbrahim Paşa, bunları Atmeydanı’nda bulunan sarayının önüne koydurtmuş.

Figânî adlı şair de , 
meşhur bir Acem 
beyitinden esinlenerek, 
idamına neden olacak ünlü beytini söylemiştir:
“Dü İbrahim âmed  bedeyr-i cihan; 
Yeki put-şiken şüt, yeki put-nişan”  
Bu beyit günümüz Türkçesine şu şekilde çevrilebilir:  
İki İbrahim geldi dünyaya;
biri putları yıktı, biri putlar dikti.  
Burada gönderme yapılan 
İbrahim’lerden biri, İbrahim Peygamber, diğeri de Pargalı İbrahim Paşa’dır. 



İbrahim Paşa, döneminin pek çok şairini himayesi altına almış   döneminin en geniş edebî meclislerinden birini oluşturmuş,


Âşık Çelebi, Bağdat’lı Fuzûlî’nin bile İbrahim Paşa’ya kaside
sunduğundan söz eder.
Paşa çok cömertmiş ayrıca.




Osmanlı devlet yapısı ve hâmilik sisteminin hiyerarşik yapısı, herkesin bir patrona bağlı olduğu ve her bir patronun da kendi üstündeki otoriteye karşı sorumlu olduğu, 
eklemli bir sistem gibi düşünülmelidir.
eklemdeki bir sakatlık,
makbulü maktül yapıveriyor.




© Esma Tezcan dan alıntılar .

Perşembe, Şubat 24, 2011

Mor han

Bedri Rahmi Eyüboğlu, "Mor Han", 1975, duralit üzerine akrilik, 61x101 cm., ( Bedri Rahmi’nin en son yaptığı tablo, Eyüboğlu Ailesi koleksiyonu)


Bedri Rahmi'nin Atölyesinin Girişinde Asılı Yemin 
Bugüne kadar resim sanatı alanında 
Yapılagelmiş olanları inceleyeceğime
Kendini bütün dünyaya kabul ettirmişler
Arasında beni en çok saranlarını ayırarak
Onlara kendi aramalarımı, denemelerimi
Katacağıma 
Alışılagelmiş, basmakalıp, hazırlop
Klişeleşmiş çiğnene çiğnene tadı tuzu
Kalmamış hiçbir şeyi tekrarlamayacağıma
Elimden çıkan her çizgiye 
Her lekeye
Her renge
Her beneğe
Kendi aklımı
Kendi tecrübemi
Kendi tasamı
Kendi ömrümü, yüreğimi basacağıma
Aldığım nefes, içtiğim su, bastığım toprak
Gözüm, kulağım, burnum,
Elim, belim, dilim, derim üstüne 
Yemin ederim
Yemini bozduğum gün
Burdan giderim.





Lale derken
mor,
atalet Bedri Rahmi şiiri yayınladı
mor...
baktım ben de ,ne varmış diye
mor,
buldum yine bir Bedri Rahmi şiiri
mor gelin...


Tabloları var Mor Han,
Mor takkeli Hacı
usta sevmiş mor rengi...


Pazarda bal var gelinim türküsüne uyarlamış ozan.
“Ben şimdi uyur giderim


Gelinim
Mor gelinim
Karanlığım yumuşacık
Tramvay tellerinde üç kıvılcım
Nar fidanlarında üç tomurcuk
Kıvırcık saçlı bir kız
Kıvırcık saçlı bir çocuk
Ben imdi uyur giderim
Gelinim
Mor gelinim
Sana doğru
Usulcacık” (“Mor Gelin”, Bigüzel, s. 218)


Leyla Halid demiş Lale,
unutulur mu ?o kadın
ne kadar cesurdu o yıllarda dünyaya meydan okuyan haliyle...
şimdi görüyor musunuz onun o yıllarda kullandığı kefiyeyi,
filistin liderlerinin boynunda,
sakallı takkeli adamlar var şimdi...


Arafat'la bitti Filistin davası bencileyin ,
en son Arafat'ta görmüştüm siyah beyaz kefiyeyi...
sonra dünyanın her yerinde rengarenk kefiyeler...
pazarlama ürünü oldu o da
diğer ,değerli ,
bir anlamı olan
fikrini ifade eden
semboller gibi.


resim www.artam.com/dan

Perşembe, Şubat 03, 2011

Bir Hint masalına göre, Kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır.

Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.

Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar.

Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar.

Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkân yok .Onu eski haline döndürür.

Ve der ki,

'Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.'

Ders 1: Korkak  ne yaparsan yap, yine korkaktır.
Ders 2: Ne kadar şans verirsen ver,o yine aslına dönecektir.
Ders 3: Bu kadar uğraşmaya değer mi?Çekiver kuyruğu gitsin....
Arkasında birileri olmayan korkaklar ne yaparlar diye düşünsek mi acaba?değmez mi uğraşmaya

Çarşamba, Ocak 19, 2011

Furoshiki

Bazı sitelerde gezerken rastladığım bir konu hakkında.
Görüyoruz ki çevre konusunda herkes hassas, ama uygulama yapan çok az. 
Bu konuda Japonların daha duyarlı olduğuna inandım doğrusu...
Adamlar dünyayı gezip duruyorlar,işlerine ne yararsa alıp uyguluyorlar
Furoshiki Japonların Geleneksel Ambalaj tekniği imiş..
Giysi taşımak için kullanılırmış ...
Hediyeler, bu teknikle hazırlanmış kumaşlara sarılı olarak verilirmiş..
Bizim de bohçalarımız vardır hani,
gelin bohçası ,kaynana bohçası,hamam bohçası,kaçan kızın bohçası
bi de çeyiz satan ;
bohçacı geldi hanım diye ünleyen
bohçacılar...
Benim hoşuma gitti doğrusu...



Bu resme tıkladığınızda teknikleri göreceksiniz.



Savaş sonrası  Furoshiki ,  Japonya'da büyük ölçüde;
naylon torba kullanımı yüzünden yavaş yavaş düşmüş.
Şimdilerde ise Japon Çevre  Bakanlığı,
sipariş vererek canlandırmaya çalışıyormuş...
Akıllı adamlar,tekstil sektörü yerlerde nasılsa, o da canlanacaktır bu sayede...




Kullanılan kumaşın kenar uzunluğu 45 cm ile 120 cm arasında değişiyor.


her nesne için ayrı bir isimlendirme var.
Bin zutsumi bir şişe için,

Hikkake-zutsumi uzun bir tabak için,

Hirazutsumi Bir kare ya da dikdörtgen kutu için,

Kakushi-zutsumi Bir kare ya da dikdörtgen kutu, gizli düğüm için,

Maki-zutsumi uzun, silindirik bir nesne için,

Otsuka-zutsumi Bir kare ya da dikdörtgen kutu, görünen düğüm için,

Suika-zutsumi yuvarlak bir nesne için,

Vb.

http://fr.wikipedia.org/wiki/Furoshiki
bilgi için....

Cuma, Ocak 14, 2011

Bu köpek tatlı yedi

Perşembe, Ocak 13, 2011

meşe ağacı

TANRIM BENI YAVASLAT

Tanrim beni yavaslat, aklimi sakinlestirerek kalbimi
dinlendir.
Zamanin sonsuzlugunu göstererek bu telasli hizimi
dengele.
Günün karmasasi içinde bana sonsuza kadar yasayacak
tepelerin sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarimdaki gerginligi, bellegimde
yasayan akarsularin melodisiyle yika, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyilestirici gücünü duymama
yardimci ol.
Anlik zevkleri yasayabilme sanatini ögret; bir
çiçege bakmak için yavaslamayi, güzel bir köpek yada
kediyi oksamak için durmayi, güzel bir kitaptan birkaç
satir okumayi, balik avlayabilmeyi, hülyalara
dalabilmeyi ögret.
Her gün bana kaplumbaga ve tavsanin masalini hatirlat.
Hatirlat ki, yarisi her zaman hizli kosanin
bitirmedigini, yasamda hizi arttirmaktan çok daha
önemli seyler oldugunu bileyim.
Heybetli mese agacinin dallarindan yukariya dogru
bakmami sagla. Bakip göreyim ki, onun
böyle güçlü ve büyük olmasi yavas ve iyi büyümesine
baglidir.
Beni yavaslat Tanrim ve köklerimi yasam topraginin
kalici degerlerine dogru göndermeme yardim et.
Yardim et ki, kaderimin yildizlarina dogru daha olgun
ve daha saglikli olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi Tanrim, bana degistirebilecegim
seyleri degistirmek için CESARET, degistiremeyecegim
seyleri kabul etmek için SABIR, ikisi arasindaki farki
bilmek için AKIL ver.

Bu yazi milattan 2000 yil önce HITITLERE ait
kalintilar içerisinde bulunan bir yazıttan alınmıştır

Çarşamba, Ocak 05, 2011

uçmak

özgürlüğe kanat çırpar Kuşlar mi ki,
ona özenir insankızı / insanoğlu
Uçmak deyince, eski türk metinlerinde Uçmak
ölmek demekti ...
ölmek deyince,
Yaşar kıyısında filminde kadin
Olen kızının geldiği istanbulda evinde Kiracı kaldığı Kitapçı Ile yediği yemekte ölüme Kadeh kaldırdı.
bitmedi yazacağım ama sonra...