Çarşamba, Aralık 19, 2012

robert

Efsane aktör Robert Redford, Ayşe Arman’a verdiği röportajda mutluluk ve mükemmellik arasındaki ilişkiye dair düşüncelerini “Mükemmel dediğin anlardır, dakikalardır. Uzun sürebilecek bir şey değil. Mutluluk gibi yani” 
“Sonsuz ve mutlak bir mutluluk yok. Mutlu anlar var. Aynı şekilde mutlak mükemmellik diye bir şey de yok. Ama ona ulaşmaya çalışıyoruz. Ulaşırsan şahane ama hemen bırak gitsin.
 Çünkü uzun süre mükemmelle haşır neşir olursan yandın, her şeyi mükemmel istemeye başlarsın. 
O da seni başka şeyleri tecrübe etmekten alıkoyar. Tecrübe edemezsen de gelişemezsin.
 Mükemmeli aramayı bırakmam, insanları ve durumları olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmem hayli zaman aldı. 
Hep daha iyiyi ararken, bulunduğun “an”ın hakkını veremediğini fark etmek gerekiyor.

Pazar, Aralık 02, 2012


Sevgili Ayça 
http://www.hayatdiyebirisi.com/
tanıdığım biri
içimi yaktı 
öylesine değil hem de çok,
kıvırım gidemedim sayfayı,
okuyunca
 http://www.yorgunblog.blogspot.com/
adım adım geliyorum demiş hem de,
annesiyle,Ecem'le oturup birlikte ders çalıştırmıştık sarı papatyam oğlumla,
karabiberim Ayça'mı Anadolu  lisesine hazırlarken ilkokulda.
sonra gittiler İstanbu'la,
hayat akıp gitti.
sonra duydum öğrendim,
üzüldüm hem de çok...
ama izni olmadan çok paylaşamıyorum sadece buraya yazdım...
belki yardımınız dokunabilir diye 
atacağı yeni adımlarında
bir hayali var çünkü onun,
gerçekleşmesi ve gerçekleştirmesi en büyük dileğim...
anne güçlü kadın,arkadaşım
Ece.
mesai arkadaşımdı babası.
babayı kaybetmek ne denli zor gelmiş Ayça'ma..
dayanamamış,
yapmış 28 yaşında,hayat dolu ,eğitimli...
kaldıramamış bu yükü, 
imza kızına yazacağı mektup ne olurdu bilemiyorum,
ama çok özlediğini biliyorum babasını.



Cuma, Mayıs 25, 2012

süt içmek isteyince


Sadece doğurmak yetmiyor beslenmesi de var,
o kocaman danaların...
yurdum insanı 
düşünmüş 
taşınmış ve yapmış..
hoşuma gitti ,paylaştım..
düşündüm teknik düşününce mi oluyor bütün bunlar
kadın erkek ilişkisi gibi,
her zaman derim 
herkes yaşadığınca yargılar olayları,insanları.
anlatacağım da biraz zaman,
burada veya başka yerde
günü geldiğinde
tamamlandığında...

PS:insanlar hakkında,
İnsanlar vardır, Kütüphane  gibidir.
size sabırla  ve ücretsiz olarak zaman harcarlar.Tembel olmayın öğrenin .Onlar her zaman  bilgi vererek size  yeni ufuklar açarlar, bir şeyler öğrenebilirsiniz.  


Cuma, Nisan 20, 2012

YENGEÇLER



yengeçlerden nefret ediyorum...
yan yan yürümesinden denize akıp giderken,
hedefe ulaşmak için her yol onlara mubah 
çünkü....
sert kabuğu varmış da ,
aslında içi yumuşakmış da,
sen ona bakacak mısın da.
yalan yalan hepsi koca bir yalan.
sadece bencil bu yengeçler
yok başka adı ey kari.
imza :yengeçlerden çok çekmiş bir kadın
bakın adına bu yengecin
çağın hastalığı değil mi adı,
yani hastalık gibiler.

Cumartesi, Mart 31, 2012

sınav

“Ben bir zaman kaybıyım, beni boşver hocam!
Düşlerimden geçenleri kitaplarda bulamicam
Hangi deniz nereye dökülüyor bana ne
Ben içimde boğulurken
Hala aşkın olduğu bir yer varsa söyle; dokunulmazsam ölücem

Şu hayat bilgisi ne ağır dersmiş hocam
Düşündüm, kararlıyım;
Ben adam olamicam!
Madem her şey basit bi formül
Mutluluğu söylesin kimya!
Benim kimyam feci halde bozuldu;
Anlamsız geliyo bana dünya

Kendimi kendimden çıkartsam sıfır kalmaz
Bu matematik bizi kandırıyor hocam
Elde var sorular... gözyaşları... boş umutlar
Hesaplar tutmaz, tutmaz hocam!”





 Feridun Düzağaç şarkısı... Öğrencilere gelsin bu şarkının sözleri sınava girecek,geleceğini belirleyecek kargaşanın elemanları olan öğrencilere

Perşembe, Şubat 16, 2012

Bugün güneşli bir gün,ama soğuk tabii.Servisle gelirken akan nehrin üzerinde sis vardı..Havaların ısınmaya başladığını söyleyen arkadaş kış bitiyor deyince daha sırada Mart var kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırır deyince ben, muhabbet cemrenin dün  havaya düştüğünü söyleyen arkadaşın katkılarıyla cemre sıralarına geldi.
gugul hanıma bir sorayım dedim taa ilkokulda öğrendiğim şiiri...
bildi vallahi.şiiri de paylaşayım dedim burada.
bilinçlerimiz nasıl doldurulmuş çalışmakla ilgili...öğrenim tamam da 
eğitim canavar gibi,
onu gördüm ,anımsadım ve dahi duyumsadım.
çok sorumluluk verilmiş bizlere
anladım.
bakalım hatırlayan çıkacak mı?
12 AY
Yılın ilk ayı Ocak,
Kar yağar kucak kucak.

İkinci ay Şubattır;
Soğuğu pek berbattır.

Mart kapıdan baktırır,
Kazma kürek yaktırır.

Nisanda çiçek açar;
Sevinçle kuşlar uçar.

Mayısta kiraz yeriz,
Kuzuları severiz.

Haziranda yaz başlar.
Dağılır arkadaşlar.

Temmuz yakar, kavurur;
Ekinleri oldurur.

Ağustos harman ayı,
Sevinir köylü dayı.

Eylüle yoktur sözüm;
Getirir incir, üzüm.

Ekim ayı gelince,
Kapılırız sevince.

Kasımda yağmur bol,
Üşüme dikkatli ol.

Aralık yılın sonu,
Soğuktur eni konu.

Bu on iki arkadaş
Bizlere olur yoldaş.

Hepsi güzel, sevimli,
Çalışana verimli.

Tembeller ay, gün seçer,
Ömürleri boş geçer.

Rakım ÇALAPALA

Çarşamba, Şubat 08, 2012


''Ne zaman bir köy türküsü duysam,
Şairliğimden utanırım. ''
Bir yarışma programında bu dizeler hangi şaire aittir diye soruldu.
 bu şiiri paylaşmak istedim...
kitap okumak bir yana ,şiirlerden kopup gitmişiz doğrusu.
Okursak ne kadar samimi duygularla yazılmış olacağını görebileceğiz,
içimize işleyecek yazılanlar...
hissedeceğiz renkleri,kokuları,tatları...
kullanmayı unuttuk beş duyumuzu adeta.
ben okudum çok iyi geldi,
misss gibi.

TÜRKÜLER DOLUSU


Kirazın derisinin altında kiraz,
Narın içinde nar,
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var.
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime,
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez,
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım,
Bundan ötesine aklım ermez.



Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri,
Bir avuç tiftik,
Bir çimdik çavdar,
Bir tutam Şile bezi gibi,
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım,
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına,
Canım kurban şiirin gerçeğine, hasına.
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum,
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter,
Eğri büğrü, kör topal kabulum.
Şairim,
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
Ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam,
Şairliğimden utanırım.
Şairim,
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum,
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim,
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.



Hey hey, yine de hey hey,
Salınsın türküler bir uçtan bir uca,
Evelallah hepsinde varım,
Onlar kadar sahici,
Onlar kadar gerçek,
insancasına, erkekçesine,
'Bana bir bardak su' dercesine,
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.



Ah bu türküler,
Türkülerimiz,
Ana sütü gibi candan,
Ana sütü gibi temiz.
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri,
Dilimizin tuzu biberi,
Memleket ahvalini onlardan sor,
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i,
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni..
Ben türkülerden aldım haberi.



Ah bu türküler, köy türküleri,
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak,
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak,
Dişisi dişi, erkeği erkek,
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara,
Bıçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri,
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi,
Kiminin reyhasından geçilmez,
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.



Ah bu türküler, köy türküleri,
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim,
Kan damlar ucundan, mürekkep değil.
İşte söz, işte ses, işte biçim:
'Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar'
iliklerine kadar işlemiş sızı,
Artık iflah olmaz bu kavak ağacı,
Bu türkünün yüreğinde sancı var.



Ah bu türküler, köy türküleri,
Ne düzeni belli, ne yazanı,
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var.
Cennet misali sevişen,
Cehennemler gibi dövüşen,
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen.
Nasıl unutulur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen?



   Bedri Rahmi Eyüboğlu
 ( 1913  - 1975 )

Pazartesi, Ocak 23, 2012

niye ben yazamıyorum,
yorumdan başka...
anlatacak hiç mi hikayem yok benim,
acılarım,sevinçlerim,sancılarım,
sevdiklerim, sevmediklerim.
hayal kırıklıklarım...
çok mu büyüdüm ben,
yaşlandım =(....
anlatacak bir şeyim kalmadı mı ki...
yok yok biriktiriyorum biliyorum bir başlarsam sonu gelmeyecek anlatacaklarımın...
onun için suskunluğum,
şimdilik...
beni affet atalet...
dedikten sonra 

demek ilham almam gerekmiş geldim...
Sabah ,hava buz 
yola çıktım işe gelmek üzere,
orta refüjde,üzerinde yaprak kalmamış ağacın üstünde
bir kuş ,bir geveze sormayın
o soğukta nasıl şakıyor ...
sarılmak lazım hayata
vazgeçmemek lazım yolculuktan
yaşamak başlı başına  bir macera ,
ben geveze kuşu dinleyeceğim bundan sonra.
Not:Evlerin altı baraj gölüdür.

Çarşamba, Ocak 04, 2012


Bir blog arıyordum 
dikişçi kadın diye
karşıma çıkan: 


Dikişçi Matmazel Kokona’nın Defteri
Selin İpek adlı bir araştırmacının...



önce kokona neymiş diye araştırınca buldum tabii
bilgeden ve
PS:yaptım altta...




Giyim kuşam geleneğinde Batılılaşma ilk olarak
askerî kıyafetlerde başlamış, 
daha sonra erkek modasına 
ve en son olarak da kadın ve çocuk
modasına yansımıştır. 
Kadın modasının tam anlamıyla 
Avrupai bir tarza bürünmesini, 
tek parçalı elbiseler 
ya da etek ceketten oluşan ikili takımların 
ortaya çıkışını açıklığa kavuşturan
belgeler varmış.


dönemin terzi defterlerinin 
önemli bir yeri varmış . 
Bu defterlerin en önemli özelliği 
saray kadınlarının terzilere olan siparişlerini, 
kumaş çeşitlerini,
terzi adlarını ve 
mühürlerini vermesi, 
dönemin kadın modasını, 
harem kadınlarının yaşantısını
ve olaylarını yansıtması imiş.


saray hanımları kalfaları vasıtasıyla
terzilerle irtibata geçip, 
onlara siparişlerini verirlermiş. 
Terzilere verilen siparişleri gösteren
defterlerin en erken tarihli örnekleri 18. yüzyıl sonlarına aitmiş. 
Ayrıca saray hanımlarının
terzilerine notlar yazarak da bağlantı kurarlarmış
1870’lerden sonra Batı’dan
özellikle Fransa’dan gelen modeller 
kadın elbiselerine genellikle gayrimüslim terziler
tarafından uygulanmış.
Saray hanımları mal veya eşya alışverişini 
ya sarayda çalışan görevliler aracılığıyla 
yada tüccarları kumaş örnekleriyle 
saraya çağırarak yaparlarmış. 
Tüccar kadınlar ya da dikişçi kadınların 
yanlarında çeşit çeşit kumaş getirdikleri 
ve bu kumaştan beğenilenler sipariş
verilirmiş. 
Kadınların saraya gelmesinin sebebi sultanların 
kızlarının ve harem
halkının dışarıyla temas kurmalarının 
yasak olmasıydı.


malların cinsi ve ücretleri bir deftere kaydedilir ve 
bu defter bütün hesaplar kapatıldıktan
sonra sarayın o tüccara borcu kalmadığını ispat için sarayda kalırmış.


Bu makalede; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bulunan D. 4962 envanter
numarasına kayıtlı bir terzi defteri tanıtılacaktır.3 (Resim 1) 1288–1292/ 1871-1875 yılları
arasındaki siparişleri gösteren bu defterin cildinde; 
“Paşa mahallesinde meskûn dikişçi
Matmazel Kokona’nın defteridir, 
Sene 1288 Şaban gurre” yazılıdır.
15 cm x 20 cm
boyutlarındaki bu defterin, sırtı gri renk kâğıt, 
cildi ebru ile desenlendirilmiş kâğıt ile kaplıdır.


Kapağında pul şeklinde içi boş bir etiket ve içinde Osmanlıca kayıt numarası olan “Numara
8” yazılıdır. 
49 yaprak olan bu defterin 2b yaprağı hariç 1’den 7’ye kadar olan yaprakları
yazılıdır. 
Dikişçi Kokona tarafından Osmanlıca olarak tutulmuş defterin yazısı gayet özenli,
kendi içinde sistemlidir ve bazı sayfalarda defterin sahibi tarafından Rumca notlar düşüldüğü
ve isminin yazıldığı görülmektedir.


Dikişçi Kokona asıl adının “Maryioga Mavrudi”
olduğunu yazmıştır.


1871 yılında Paşa mahallesinde oturan dikişçi Matmazel Kokona’nın diktiği çeşitli
entari-paltoları, kürk kaplığı, fistan, hazînedar ustanın ve 


Âvazdil Hanım’ın entarileri,


Dilbeste’in mintanı ve Neyyire Hanım’ın entarisi, kahveci usta ile Nazestu ve Serniyâz ve
Fettanfer Kalfalar, 
Dilnevaz, 
Kamer Felek Kalfa, 
Paşa Efendi, 
Melek Hanım ve sâire için
çeşitli libaslarını (elbiselerini) kayıt altına alan bir defterdir. Bunlarla birlikte kumaş
çeşitlerini, özelliklerini, lira-ı Osmanî ve Mecidiye olarak bedellerini miktarı ile teslimiyetleri
ve imzalı şerhlerini içermektedir.
Defterin 1a sayfası “1288 senesinde Paşa mahallesinde oturan Matmazel’e verilen
dikişlerin ücret defteridir” 
anlamına gelen bir yazı ile başlar ve verilen siparişler ile devam eder. 
Bu sayfada 5 tane entari paltosuyla takım olarak ayrıca bir adet uzun entari, bir adet mor
palto sipariş edilmiştir. 
Bunların yanında mor kumaştan dikilmiş bir yeldirmenin tamir
edildiği de görülmektedir.


Bir kat beyaz leylaki yollu bürümcek entari üstadiyesi bir lira iki mecidiye
Bir kat mai’ haneli bürümcek entari ustadiyesi bir lira iki mecidiye
Sarı ve penpe iki kat muslin entari ustadiyeleri birer liradan iki lira
Beş kat beyaz muslin entari üstadiyeleri birer liradan beş lira
Dilnevaz için bir kat penpe kadife yollu küçük fistan tanzimi ustadiyesi yedi mecidiye
Kamer Felek Kalfa için bir aded güvezi hırka tanzim olundu üstadiyesi dört lira
Üç aded çarşeb (çarşaf) tanzimi dörder mecidiyeden on iki mecidiye
Elli altı arşın ince canfesten yorgan etrafı için makine dikişi diktirildi iki buçuk
mecidiye
Cümlesi otuz iki lira üç buçuk mecidiye eder Ahmed Efendi’nin yediyle teslim
olundu. 4 Ramazan sene 1291
6b:
14 Ramazan sene [12]92
İki takım beyaz ve mai’ ipekli yünlü entari dikildi sekiz mecidiye
Üç kat bürümcek entari dikildi ikisi yollu biri düz üstadiyeleri on iki mecidiye
Bir takım sarı yollu bürümcek entari ma hırka bir lira 


Bimeşk Hanım için
Bir takım mai’ yollu ipekli entari dikilmesi dört buçuk mecidiye.
Bir takım düz penpe bürümcek entari dikilmesi bir lira
Bir takım mor yünlü entari üstadiyesi dört mecidiye
Bir takım sarı yollu bürümcek entari üstadiyesi bir lira iki mecidiye
Siyah ipekli yollu bir takım entari hırka ve ayakkabı üstadiye bir lira iki mecidiye


Hüsnühal Hanım için
Bir takım yeşil yünlü entari ma palto bir lira iki mecidiye 


Adviye Hanım
Bir takım penpe kastor entari iki buçuk mecidiye
Bir aded al kastor beden bir mecidiye
Bir çocuk entarisi ma hırkası iki buçuk mecidiye
Bir takım mor hareli yünlü entari dört mecidiye Kalfam için


Paşa Efendi’ye iki takım beyaz keten entari üstadiyeleri üç buçuk mecidiye


Altı takım sazende kalfalara birer liradan altı lira


Paşa Efendinin beş takım rengâmiz gecelik entari ikişer mecidiyeden on mecidiye


Nâzikniyâz’ın penpe mantin entarisinin tamiri bir lira


Kameriye’nin güvezi kadife entarisinin bir kuşak tanzimi bir lira


Câme-şuy ustaya verilen al sırmalı entarinin tamiri bir lira


Kemalye ile Meylişems’in iki mor yünlü entari üstadiyeleri bir buçuk liradan üç lira


Nakl-i yekün 143
Çocuklara sekiz takım hırka iki lira iki mecidiye
Çocuklara iki takım mantin fistan ustadiyeleri dört lira


Defa’ çocuklara iki takım keten basma fistan dört mecidiye
Bir takım entari beş lira Melek Hanım için
Bir küçük hırka bir buçuk mecidiye Mişnigah Hanımın çocuğuna
Ceman yekün kırk bir lira yarım mecidiye eder.
Yirmi lira teslim baki kalan yirmi bir lira yarım mecidiye Kanun-ı Evvel sene [12]91
İş bu defterde baki kalan yirmi bir lira yarım mecidiye Ahmed Efendi yediyle
tamamen aldım. Bu tarihe gelinceye kadar olan hesabımızdan bir akçe ve bir habbe kalmadığı
için arz eylerim.
16 Haziran 1292
Marluşka


Hani diyorlar ya Osmanlı kayıtları çok düzenli tutulmuştur.
Hak vermemek mümkün değil,öyle ki okuduğum bir belgede 
köydeki kümeste kaç adet kümes hayvanı olduğu dahi yazılmıştı.


http://www.actaturcica.com/sayi2/64_78.pdf










PS: Kokona Yunancada "Hristiyan Kadın" anlamına gelen Türkçe'deyse yine aynı anlama gelen;ama bazan yaşı başı geçmiş, pörsümüş fakat süsü elden bırakmamış bayanlar için 
bir de genç ama süslüler için kullanılan Kokoş var.