Salı, Mart 10, 2009

raşomon


Herkesin ‘gerçeği’ farklıdır

Tapınağın önünde oturan rahiplere

yağmurdan sırılsıklam olmuş bir oduncu gelir

ve ormanda tanık olduğu dehşet verici bir olayı anlatır.

O dönemin Japonya’sında benzerlerine çok sık rastlanan bir olay..

Ormanda eşiyle birlikte yolculuk yapan bir samuraya bir haydut saldırmıştır.

Önce samurayın gözleri önünde

karısına tecavüz etmiş sonra da

talihsiz adamı bir kılıç darbesiyle öldürmüştür.

Daha sonra kurulan bir tür halk mahkemesinde

olayın kahramanlarını karşımızda görürüz:
Tecavüze uğrayan kadın, haydut ve bir medyumun çağırmayı başardığı ölü samurayın ruhu!

Haydut kadına tecavüz ettiğini kabul eder.

Ama bunu oduncunun söylediği gibi

adamın gözleri önünde değil,

adamı öldürdükten sonra yapmıştır.

Kadın, kocasını, kendisini

hayduta verdiği için bizzat öldürdüğünü söyler.

Samuray ise karısının kendisini

haydutun kollarına atması

nedeniyle intihar ettiğini anlatır.

Kurosawa bu filminde herkesin gerçeğinin

kendine göre olduğunu anlatmaya çalışır.

Herkesin gerçeği farklıdır
ve insanlar tanık oldukları

hoşlanmadıkları olayları

unutmak eğilimindedirler.

Aynı olayın dört değişik açıdan anlatılması ve

yorumlanması birbirini tamamlar, bütünler..

O yağmurlu günde Kyoto ormanlarında

gerçekte ne olduğunu anlamak için

gerçeğin bütün boyutlarını bilmemize ihtiyaç vardır...
Günümüzde yaşanan olaylara bakarak
kendi gerçeğimiz nasıl bulabiliriz...
Gerçeğin peşinde
Peki ama hangisi gerçek?
Ve gerçek nedir?
Tanıkların hepsi mahkemede
farklı hika­yeler anlatmaktadır ve bu konudaki bilgi­miz giderek artmaktadır.
Buna rağmen iş hiç de kolay değildir.
Aslında mahkeme heyetinden
görünen pek kimse de yoktur ortada,
tanıklar kameraya konuşur
yani bir yönden yargılayıcılar, izleyicilerdir.
Ancak kime inanmalıyız, o yine de meç­huldür.
Aynı olay bu kadar farklı mı anla­tılır?
İnsanlar neden yalan söylerler?
Kötü oldukları için mi?
Hayal güçleri nedeniyle mi,
belleklerinin zayıflığı nedeniyle mi?
Hangisi?
Pek çok kişi Kurosawa'nın fil­minde
gerçeğin göreliliğini öne çıkarttığını savunmaktadır ve bu doğrudur.
Ama bundan biraz daha fazlası bize insan doğa­sı ve
gereksinimlerine ilişkin göz kırp­maktadır.
O da olayları algılama, yorum­lama ve
bilişler aracılığıyla yeniden yapı­landırma gereksinimidir.
Bildiklerimiz mi biziz, yoksa bizler mi biliriz.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil ,
bunu öğreniriz...
filmin ba­şından sonuna kadar
süren yağmurla ilgi­li bir bilgiyi aktaralım...
Filmdeki yağmur si­yah bir mürekkep aracılığı ile
boyanıp bir ton kazandırılarak çekilebilmiştir.
Çünkü o zaman kullanılan
kameraların lensleri saf sudan oluşan
yağmur görüntüsünü ya­kalayamamaktadır.
Kısaca, hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş...