Çarşamba, Nisan 29, 2009

39 tavsiye





SAĞLIK:

1...Çok su için.

2...Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.

3...Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.

4...3 E ile yaşayın...Energy, Enthusiasm and Empathy (enerji, heyecan ve duygu paylaşımı).

5...Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.

6...Daha çok oyun oynayın.

7...2008'de okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .

8...Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.

9...7 saat uyuyun.30 dakika yürüyüş yapın,yürürken gülümseyin.


KİŞİLİK:

10...Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın.

Onların bu dünyadaki seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.

12...Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın.

Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.

13...Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.

14...Kendinizi çok da ciddiye almayın; kimse yapmıyor.

15...Kıymetli enerjini gevezelikle, dedikoduyla boşa harcama.

16...Uyanık iken daha fazla hayal kurun.

17...Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır.

İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz.

18...Geçmiş meseleleri unutun

Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.

19...Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır.

Kimseden nefret etmeyin.

20...Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.

21...Senden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu değildir.

22...Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.

23...Daha fazla gülümseyin ve gülün.

24...Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz.

Aynı fikirde olmamak için anlaşın.

SOSYAL YAŞANTI:

25...Ailenizi sık arayın.

26...Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.

27...Herkesi herşey için affedin.

28...70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.

29...Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye "GÜNAYDIN" deyin.

30...Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez.

31...Hasta olduğun zaman işin sana bakamaz. Ailen yada arkadaşların bakabilir. Onlarla temasta olun.


HAYAT:

32...Doğru şeyi yapın!

33...Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak durun.

34...TANRI herşeyi iyileştirir.

35...Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.

36...Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın.

37...En iyisine henüz sıra gelmedi.

38...Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için TANRI'ya şükredin.

39...Maneviyatınız daima mutludur.

Öyleyse mutlu olun.

Salı, Nisan 28, 2009

evli

Agop ile Eleni evlenmisler ve
cicim aylari bittikten sonra
Agop eve gelip koltuğuna kurulur kurulmaz,
gazeteyi yüzüne çekip Eleni'yle hic ilgilenmez olmus.

Gunlerden bir gun Eleni Agop'tan ilgi beklentisi ile;
-Bre Agoppp! Mutfagin penceresi bozuldu,
yaparsinnn ...?

Agop , gazeteyi yuzunden indirmis,
gayet sinirli bir sekilde;
-'Niye, ben pencereciii ...?'

Ertesi gun Eleni yine ilgi gormek umuduyla,
-'Bre Agoppp, mutfakin muslugu bozuldu
yaparsiinnn ...?

-'Niye ben muslukciii.. .?'

Bir sonraki gun
-'Bre agoppp, tuvaletin sifoni bozuldu,
yaparsiinn ...?

-'Niye ben pokcii...?

Ertesi gun eve gelen Agop bi bakar hersey tamir edilmis !
-' Kuzum Eleni bunlari sen yaptinn..?'
-' Yoo...'
-' Ee kim yapti peki ?'

-'Bilirsin, kapici Abdurrezzak' in bende gozi vardir,
yaparsin? dedim,
o da dedi 'yaparim,
ama bi sartla..'

Agop merak icinde sorar,

-'Neymis ..?'

-'E,dedi bana, ya benimle yatarsin,
yada bi pasta yaparsin !!!'

Agop rahatlar,
-' Peki kuzum, ne pastasi yaptin?'

Eleni sinirlenir;
-'Niye ben pastaciii ..!


Cumartesi, Nisan 25, 2009

öyle bir geçer zaman ki ....

Ecem çok zor ama , sana sabır diliyorum, leylaklar içinde yatsın bebeğin....

Çarşamba, Nisan 22, 2009

can göknilin kadının son kullanma tarihi


Aynı marketteki gibiymiş:“Yeni karı alacaksan son kullanma tarihine bakacaksın”, diyorlar.

Onlar diye dursun.

Kadınlar kurnaz.

Tarihleri geçenler ufak müdahalelerle şekil şemail

değiştirip gülücükler saçarak sahneye dönüyorlar.

Bence horoz olmak daha zor.

Gün olur,hava sıcaklığı kırk dereceyi bulur.

Kümesin içi zaten dar.

Gayrete geleceksin.

Atlayacaksın tüylü tüylü tavukların üzerine,hedefi tutturacaksın!

Herkes yumurta bekler.

Onlar bekledikçe horoza durmak dinlenmek yok.

İş tutar tutmasına da sıcaktan bezmişse eğer,

yumurtaların kabukları koyu renk çıkar.

Beyaz olanlar serin günlerin ürünleridir.

Yeter ki horozun son kullanma tarihi geçmesin!

Geçse bile kümesin kapısını açınca,önce horoz çıkıyor dışarıya.

Bizi sorarsan bayır aşağı yol alıyoruz.

İlerledikçe kırışıyor, kırıştıkça buruşuyoruz.

Ufaldık, biraz da büküldük.

Arkama baktım, bir de ne göreyim:Onun gölgesi genç, benimki de renkli!

demiş.

Can Göknil'in Kadının Son Kullanma Tarihi adlı kitabında....

Salı, Nisan 21, 2009

can

her gün bir yerden dönmek ne iyi

her gün bir yere konmak ne güzel

bulanmadan, donmadan akmak ne ala

dünle beraber gitti cancağızım

ne kadar söz varsa düne ait

şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Çarşamba, Nisan 15, 2009

Lale İstanbulun öz kızıdır.


Laleyi severim,hem çiçeğini, hem de adı lale olan arkadaşı...

Lale İstanbul'un öz kızıdır,
evden kaçmıştır onu geri çağırmamız gerekir
demiş İskender Pala vatan kitap ekinde
Katre-i Matem adlı kitabı ile ilgili röportajında...

henüz okumadım kitabı ama ,
tasavvufu severim hem edebiyatta,
hem de dinimizde...
maddede manayı aramaktır ,
tasavvuf....

tasavvufi düşünce tarzının içselleştirilmesi ile
insanın ümit etmesinin,
iyimser olmasının,
tasavvuftan kaynaklanmasının
sonucudur diye düşünürüm...

Ebced hesabında iki veya daha fazla ismin
sayı değeri eşit oluşundan istifade edilerek,
bu isimlerden birini söylemekle
mecazen diğeri söylenmiş olur.

Yine lafza-i celal olan ALLAH ismi şerifinin
ebced hesabında değeri 66'dır.
Hilal ve lale'nin kelimelerininde değeri 66'dır.
Bayrağımızdaki Hilal ,minarelerin alemi olan Hilal
aslında Allah ismi şerifine rumuz olmakta,
İsmi celale hürmeten onun yerine mecazen,hilal konulmaktadır.
yani tasavvuf maddede manayı aramaktadır...

laleyi sevmemin bir nedeni de
kültürümüzün bir parçası olmasıdır...
Genelde koku veren çiçeği severim de,
lalenin kokusu var mıdır
onu bilemiyorum...

Bir dönem minyatür çalışmalarımda,
severek kullanndığım
figürlerden birisiydi,
lale...
o kadar çok çeşidi vardır ki
hem de çok çeşitli adlandırılmış...

Osmanlı'da lâle çeşitlerine verilen isimler ilginç;
Cüce moru,
Sahipkıran,
Narçiçeği,
Pabuçcu,
Altınsarısı,
İbrahim Bey Alı,
Aşçımoru,
Gülcübaşı,
Kızılbıyıklı,
Keresteci,
Pençe,
Erikdibi,
kalaycı Beyazı gibi...

O zamanın laleleri şimdiki gibi değilmiş,
ince uzun çok zarif...
ve O eski İstanbul lalelerinin soğanları yok olup gitmiş
bilmiyorum var mıdır kıyıda köşede kalan
o dönem lalesinden bir soğan...

Laledan-Lale vazosu
Lalefam-Lale renkli
Lalegun-Lale renkli
Lalegül-Türk Müziği’nde bir makam, kadın ismi
Lalehadd-Lale yanaklı
Laleli-İstanbul da bir semt
Lalelik-Lale vazosu
Lalename-Lale için yazılan risale
Lalereng-Lale renkli
Laleruh-Lale yanaklı, Bir Türk Müziği makamı
Laleveş-Lale gibi
Lalezar-Lale bahçesi
Lalezari-Lale bahçesi sahibi
1600' lü yılların sonunda lâleye olan ilgi olağanüstü artmış
ünlü lâle soğanlarını
elde etme isteği eklenince,
bazı lâle soğanlarının fiyatları aşırı yükselmiş.

1725 yılında lâlelerin fiyatını tesbit eden
bir liste narh defteri hazırlanmış.

28 Haziran 1726 tarihli defterde 239 lâle'nin ismi kayıtlıdır.

En yüksek fiyat; 50 kuruş-7.5 Cumhuriyet altını ile Nîze-i Rummânî Lâle Mızrağı isimli lâle soğanı için tesbit edilmiştir.

Ağustos 1727 tarihli 2. listede 306 lâle ismi geçmekte,
bu listede en yüksek fiyat yine, lâle mızrağı 200 krş ile birinci,
sahipkıran 150 krş,
Gülriz 100 krş ile ikinci ve üçüncü sıralara yerleşmiştir.
1725 yılında Lâle Mecmuası çıkmış ve
Bu mecmuada isimleriyle birlikte
50 kadar İstanbul lâlesi çeşidi,
renkli resimli olarak verilmiş,
mecmuada bulunan resimler
hayal mahsulû olmayıp
İstanbul lâlesinin gerçek görüntüleriymiş.

Kitap, şimdi Belçikalı Robert de Belder
isimli kolleksiyoncunun kitaplığında bulunmaktaymış.

Dünyada tek olan mecmuanın esas sahibi,
merhum Ekrem Hakkı Ayverdi (1899-1984)
Bu değerli kitap,
Osmanlı mimarisine dair, 4 büyük cilt tutan eserini bastırabilmek için
gerekli mâli kaynağı sağlamak üzere, kolleksiyonundaki diğer bazı kıymetli yazmalarla birlikte,
1960'lı yıllarda elden çıkarttığı tahmin edilmekteymiş.

(İstanbul lâlesi, Prof.Turan Baytop Kültür Bak.Yay.1998).

http://www.minyatursanati.com/?p=243

Bir de Orhan Murat Arıburnu'nun şiirini de
ekleyip lale konusunu burada sonlayayım dedim,
çok garip bir huy benimki de,
herşeyi yazmak gerekir gibi yazıyorum ,
başkası belki üç,dört yazı konusu çıkarabilirdi .
Laleli
Lalelim
Lalelide oturur
Laleli lale olur lalelimden.
Laleliden geçilir
Lalelimden geçilmez

Pazartesi, Nisan 13, 2009

paylaşma




Bildiklerini paylaş,


ölümsüzlüğü elde etmenin


bir yoludur


paylaşmak....

Cuma, Nisan 10, 2009

sevmek


“Kimse
kimseyi
herşeye
rağmen
sevmez.”

Çarşamba, Nisan 08, 2009

şair

Şairlerin ,yazarların birbirleriyle atışmaları,tartışmaları pek çok yazıya konu olmuştur,
bu resim bana bir şiiri hatırlattı ,
paylaşalım istedim...

Orhan Veli,
Karanfil şiirinde
Ahmet Haşim şiirinden
karanfil kokuları alınır :

Hakkınız var, güzel değildir ihtimal
Mübalağa sanatı kadar
Varşova'da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motörlü kıtanın bir karanfile,


Ahmet Haşim ve O'nun Karanfil'i:

Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Ruhum acısından bunu bildi.
Düştükçe vurulmuş gibi yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler
Gönlüm ona pervane kesildi.
***************************

gerçek ve hayal,
romantizm ya da realizm...

dünyayı nasıl görmek isteriz
diye düşünürsek,
kişi hayata bakışına göre
şekillendirecektir dünyasını...
ama
bakmak görmek değildir
değil mi?

Pazartesi, Nisan 06, 2009

70'li yıllar

Bir günde iki yazı ,aştım ben olayı
buyrun....

Asalet sıradandı, herkeste vardı
Zor okunan kitapları bile kolayca okurdu gençler.<
Kızların etekleri kısaydı, erkeklerin saçı uzun, ne fark eder
Kadının ruhuna bakılırdı, erkeğin kafasının içine.
Ölüme kafa tutardı gençler, kimseyi lafa tutmazdı.
Destansı öyküsü vardı her birinin
Gözaltına alındılar ama el üstünde gittiler mahşere
Herkes bir düşüncenin peşine takıldı
Oy karşılığı buzdolabının, bir torba kömürün peşine takılmadılar ya!
İşçilerin adam yerine kondukları yıllar
Öğretmenlerin hayata katıldıkları mevsimler.
İnsanlar aşk yumağı
Bedenler yere serilse de, ruhlar ayakta
Varsın gaz ve yağ kuyrukları olsun
Şimdiki gibi ********lik kuyrukları yoktu ya...
Mahalleler masumiyet beldesi
Camilerde siyasetin zerresi mevcut değil
Şarkıcılar parmakla gösterilirdi, her mahallede bir tiyatro
Futbolcular bile adam gibiydi
Radyonun başında dönerdi dünya
Bir televizyonumuz vardı, varsın sansürü olsun
Şimdiki televizyonlar gibi, zehir kutusu değildi ya.
Bir kargaşa vardı yalan değil, bir kapışma
Labirentin bir ucu "Bağımsız Türkiye'ydi,
öbür ucu Milliyetçi Türkiye
Karartma gecelerinde bile hepsinin rüyası aydınlıktı
1970'li yılların gençliği, tuzağa düşmeyi bildiler ama sadece
kendilerini yaktılar.
Bütün kötülüklerin anası 1980'dir.
Ve ardından gelen yıllar!
Haysiyetle yapılan sözleşme, yüreklerde bozulduktan sonradır ki
Toplum da büyük bir hızla bozuldu.
O yüzden, insanlar o yıllardan kalan bir şarkıyı bile duysa
kendilerini kaybediyorlar.
Çünkü hepsi biliyor,
Kaybettiklerinin, bir daha asla kazanamayacak kadar değerli olduğunu...

"Haksızlık karşısında sessiz kalan hakkının yanında şerefini de kaybeder"...
demiş Hz.Ali

Cuma, Nisan 03, 2009

on küçük zenci

katilin intihar etmeden önce yazdığı mektup. konusu :

Adaya davet edilen on kurban, hayatları boyunca bir suça karışmış, bir cinayet işlemiş insanlardı. Bu yüzden olacak,katil hepsine ada sahibinin adını kullanarak birer mektup gönderir
ve onları adaya çağırır... yemek masasının üzerinde de on küçük zenci heykeli vardır.
Çok geçmeden katil kendine göre adalet olan seri cinayetine başlar
romanda geçen şiir ise;
On küçük zenci yemeğe gitti,
Birinin lokması boğazına tıkandı.
Kaldı dokuz,
Dokuz küçük zenci geç yattı,
Sabah Biri uyanamadı, kaldı sekiz,
Sekiz küçük zenci Devon’u gezdi,
Biri geri dönmedi.
Kaldı yedi,
Yedi küçük zenci odun kırdı
Biri baltayı kendine vurdu.
Kaldı altı,Altı küçük zenci bal aradı,
Birini arı soktu.
Kaldı beş,
Beş küçük zenci mahkemeye gitti,
Biri tutuklandı.
Kaldı dört,
Dört küçük zenci yüzmeye gitti,
Birini balık yuttu.
Kaldı üç,
Üç küçük zenci ormana gitti,
Birini ayı kaptı.
Kaldı iki,
İki küçük zenci güneşte oturdu,
Birini güneş çarptı.
Kaldı bir zenci.
Bir küçük zenci yapayalnız kaldı
Gidip kendini astı.
Kimse kalmadı.
Katil ise bir mektup yazar: Yazımı bitireceğim ve bir şişeye koyup ağzını sıkıca kapayıp mühürledikten sonra denize atacağım.
Niçin?
Evet niçin?
Daima kimsenin içinden çıkaramayacağı esrarengiz bir cinayet işlemeyi arzu edip durmuştum.
Fakat şimdi şunu anlamış bulunuyorum ki,
hiçbir sanatkar şaheserini sadece kendi görerek tatmin olamaz.
Sanatkarı asıl tatmin eden şey eseri değil, onun meydana getirdiği takdir ve alkışlardır.
Bütün insanlar önünde şunu itiraf ediyorum ki, ben de ne kadar zeki ve kurnaz olduğumun
herkes tarafından takdir edilmesini isteyen bir zavallıyım...
Siz tanınmak ister miydiniz?

Perşembe, Nisan 02, 2009

muzaffer tayyip uslu

yorumda bu şiiri okuyunca ,
kısa bir araştırma sonucu
yazarını buluverdim
şiirin adını ve yazarını aşağıya ekledim...
tanımadığım bir şair tabii hepsini bilemeyiz,
tanıyamayız ama gugıl bilgi veriyor her konuda...
aslında günlük yazı yazmak hem kolay hem zor...
konu bolluğundan çok birşey yok,
deniyorum,
ama tutarlı yazı yazmak
zorunluğundaymışım,
saçmalama hakkım yokmuş gibi erteliyorum tabii
yazı yazmayı....
lale uyarınca ,
şimdi .....
hemen ....
dedim kaydettiğim yazıyı sizlere
sunuyorum....
***************************
Gramer Dersi

Sevmek'' bir kelimedir
``Sarı saçlı'' dersem bir kız için
Sıfat söylemiş olurum
``Ben sarı saçlı bir kız sevdim''
Bir cümledir. Sevda dolu bir cümle
Nokta koymalı, durmalı zira
Zira ``açlık'' da bir kelime
Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi
Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime
``Öleceğim, ölüyorum, öldüm''
Diyeceğim bir gün .


Muzaffer Tayyip Uslu
(1922 - 1946)
1922'de İstanbul'da doğdu,
3 Temmuz 1946 tarihinde Zonguldak'ta öldü.
Zonguldak'ta lise öğrenimi sırasında Behçet Necatigil'in öğrencisi oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ndeki yüksek öğrenimini yoksulluğu ve hastalığı nedeniyle sürdüremedi. Zonguldak'ta memurluk yaptı.Tüberkülozdan öldü.O dönem yayınlanan şiirleriyle en iyi şairlerden biri kabul edilmiş, yaşamındaki acılara karşın, gizli bir üzüntü içinde yaşamanın güzelliğini yazmıştı. Şiirleri, Garip Şiir Akımı'nın özelliklerini taşır.
Şiirlerini Şimdilik adlı bir kitapta topladı (1945) . Ölümünden sonra Necati Cumalı şiirlerini ve yazılarından seçmeleri Muzaffer Tayyip adlı bir kitapta topladı (1956)Şiir kitapları:Şimdilik (1945 Muzaffer Tayyip Uslu (1956, ölümünden sonra)

garip akımı şairi deyince
orhan veli unutulur mu?
melih cevdet anday,oktay rıfat...
bir de
onlara birinci yeniler denilmiş...
garip akımının
ikinci yenileri ise;
özdemir ince,turgut uyar,edip cansever,
ece ayhan,cemal süreyya,sezai karakoç...

bu arada bu yazıyı hazırlamama vesile olan
atalete
yazıyı hatırlatıp,yayınla diyen
laleye teşekkürler...